Eveet bir sevgililer günü geldiii, geçti… “Benim sevgilim yok! Karım var” diyenlerin aksine, benim 25 senelik bir sevgilim var… Nice 25’lere… Durum böyle, böyle olmasına da bu sevgililer günü işi biraz “bay”dı... Ne kadar oldu bu iş Türkiye’de “an vog” olalı… 10 sene, daha mı eski? Ne biliiim ben hatırlamıyorum eskilerde öyle “Sevgililer Günü”, “Sent Valentayn günü” filan. Şimdilerde neredeyse 1 ay öncesinden, hep bi beyin yıkama… Bilinçaltımıza işlenen temel şu; (aksakallı ulvi dedenin sesi ile) “Hediyeeee alll… Hediyeeeee aaal… Almazsan yandııııın… Karın seni dünnnyada affetmez, eve bile almaz. Yaandın seeeen…” Peki, olur alalım… “Para yoktu, sıkışıktım” filan sökmez… Kredi çek, yüzük al. Taksit taksit ödersin noolucak ki… Yeter ki bozulmasın aralar… Yüzük de öyle kuru kuruya verilmez bi de çiçek almak gerek… Yüzüğü çiçeğin içine koymak, bir de bütün bunları şık (mümkünse pahalı ve boğaz manzaralı) bir lokantada yapmak gerek. Yetti mi? Yetmedi; bir de uçak kiralayıp; peşine bi kuyruk dalgalandırdın mı “Mordehay, Rebekayı seviyor” diye… İşte şimdi, sevgilini sevdiğini ispatlamış oldun. Artık evlenebilirsin veya evliliğini kurtardın… O geceyi unuttun ve / veya eli boş gittin… Bittin! Geçmiş yıllarda yaptıkların ve gelecek yıllardaki yapacakların hepsi boş… Değil mi ki sen ‘o mühim ve çok önemli günü’ unuttun. Ağzınla kuş tutsan yaranamazsın.
O malum günün sabahında erkenden kalkıp Ferhat ile Şirin’in, Leyla ile Mecnun’un mozolesine çiçek koyduktan sonra işe yetişmiş. İşten güçten kafanı kaldıramadığın yorgun ve bıkkın bir günün sonunda Romeo ve Jülyet anıtının önünde saygı duruşunda bulunmuşsun, akşam eve dönerken yol boyunca gözünün içine içine giren kalpli reklamları, ‘1 alana 3 bedava’ kampanyalarını, ‘sen ye, sevgilin beleşe gelsin’ promosyonlarını görmeden eve gelmişsin… Bir gül bile alamadan! Hadi bırak onu, kapıdan girerken, “Sevgililer Günü’n kutlu olsun” bile demeden? Sen yandın oğlum… Sen bittin… Var ya!!! Yer yarılsın içine gir daha iyi. Aslında bence bu işte büyük bir haksızlık var, biz erkekler de sevgili değil miyiz? Neden her şeyi biz organize etmek zorundayız? Neden her şey bizden bekleniyor? “Sevgililer Günü” sadece erkeklere mi var? Bu işi pay etmeli bi sene sen sevgili ol, karın sana bir şeyler alsın, öbür sene sen unutmazsan!!! Sıra sana gelsin… Daha adilane değil mi?
Geçmiş yılların birinde İtalya’dayım. Tesadüfün böylesi; Sevgililer Günü, Milano, Duomo Meydanı, Duomo Katedrali çevresindeki kafelerin birinde oturuyorum… Hava soğuk mu soğuk, ama meydanın büyüsünden dolayı dışarıda oturuyorum… Basit bir kahve içmek istedim… Siparişimi verdim: makiato kon latte freddo i magra senza panna i senza zukkero (hay Türk Kahvesine kurban olayım “Çek bi ortaaaaa” hepsi bu) etrafa boş boş bakarak kahve mi yudumluyorum… Aaa! bir de ne göreyim? Bizim klan üyelerinden biri. Karısından izin almış, fuar için Milano’ya gelmiş, erken çıkmış, gezinmiş, dolanmış, benim olduğum yere gelmiş… İşe bak sen boşuna dememişler dünya küçük” diye. Gurbetteyiz, oooo naaber filan derken Türk usulü bir sarmaş dolaş bir öpüşme, sarılma sırasında bir elinle karşıdakinin omuz hizasına şap şap vurma… Anlayacağınız tam bir sevgi yumağı… Birlikte oturduk bi kahve daha söyledik; garson, kahve ile birlikte masaya kırmızı bir karanfil de geldi… Bizlere bakarak! Gülümseyerek! Olabilir dekorasyona katkı dedim içimden sonra sokaktan geçen çiçekçiler bize kırmızı gül, filan uzatıyorlar. “No tenks” diyoruz. Gidiyorlar… Yavaş yavaş işkilleniyorum… Hafif hafif “gey” muamelesi göreceğiz galiba… Karanfiller, çiçekler, seyyar kemancı başımızda… Karizmayı çizdirmeden “Gidelim” diyorum kısaca. Kalkıyoruz… Vakit: akşam yemeğine az kalmış. Başımızdan geçenlere kakara kikiri gülerek, “Hadi yemeğe gidelim diyoruz. Anaa! bi tek bizim aklımıza gelmiş, oğlum bugün “valentayn dey” her yer tıklım tıklım. Orada da bir yiyene, eşi bedava kampanyası mı var ne? Zar zor basit bir pizzacıda yer buluyoruz; Papermoon. Tıklım tıkış içeriye giriyoruz. Garson, bayanlara gül veriyor, bizi görünce işin içinden çıkamıyor her ikimize de gül veriyor… “Kö Jö Mör e Kö Sa Finis” Herkes sevgilisini kapmış gelmiş… Ben!!?? Ortam romantik, müzik romantik… 2 kişilik bir masa, mecburen karşılıklı oturuyoruz, aramızda kırmızı çiçekler var. Peçetelerde kalpler, kalp şeklinde çikolata. Ortada yanan kırmızı bir mum, masaya serpiştirilmiş pırıltılı kalp şekilleri filan… Ben zaten iri kıyım birisiyim… Karşımdaki adam benden de iri, çok yakıştık masanın iki yanına… Hani masanın ortasında el ele tutuşsak hiç yadırganmayacak. “Gidelim” diyeceğim… Aç kalacağız… Garson gülümseyerek yanımıza geliyor, ben işkillendim ya bi kere, ne gülüyon kardeş? Ters bi durum mu var?… Demek geçiyor içimden, neyse bunlar bize yakışmaz… Karşılıklı oturmuşuz sohbet muhabbet anında ister istemez sürekli arkadaşımın gözüne bakıyorum, o da bana… Yemeğin sonunda “benimle evlenir misin?” demeye ramak var…
Onlar ermiş muradına… Biz çıkalım kerevetine…
Siz siz olun Sevgililer Günü’nde sevgilinizle olun ve sevgiyle kalın…