Yaz mevsimini yavaş yavaş geride bırakırken dünya ve Ortadoğu gerçek gündemine geri dönüyor.
Yaz başında sözde yardım gemisi Mavi Marmara’nın liderliğindeki yardım konvoyunun Hamas denetimindeki Gazze’ye yardım götürme bahanesiyle İsrail karasularına izinsiz girme girişimi ne yazık ki can kayıplarına yol açmış ve İsrail ile Türkiye arasında telafisi zor olan bir krize sebep olmuştu.
Türkiye’de her şeyin çok çabuk söndüğü gibi sönen bir lavaş ekmeği gibi bu olayın da sönmesi çok zaman almadı. Her ne kadar iki ülke arasında çok büyük krize sebep olsa da yapılan eylem ne yazık ki Gazzelilerin durumunu iyileştirmekte veya kötüleştirmekte bir rol oynayamadı. Olan İsrail ile Türkiye ilişkilerine oldu.
Yazın en önemli bir diğer maddesiyse ise hiç şüphesiz referandum tartışmalarıydı. Oldukça garip ve gergin bir atmosferde gerçekleşen referandumda kim neden neyi kabul ettiğini veya etmediğini anlayamadı. Genellikle vatandaş takım tutar gibi oy kullandı. Çoğu zaman evet demesi gerekenler ‘hayır’, hayır demesi gerekenler de ‘evet’ dedi. Olan oldu, biten bitti. Daha mı az, daha mı çok demokrasi gelecek bilemem ama Youtube, özgürlük vadeden anayasa paketine rağmen halen kapalı; ben bunu bilirim bunu söylerim...
İsrail ile Mahmud Abbas tekrar görüşmeye başladı. İsrail barış için niyetli gibi görünüyor olsa da artık hayal ettikleri şekilde bir ‘tam ve kalıcı’ barışın olmayacağını kabullenmiş gibi görünüyor. Ancak barışın önündeki en büyük engel artık bu ‘kabullenmişlik’ olabilir. Milyarlarca doları iç güvenlik ve terörü engellemeye harcadıktan sonra, göreceli de olsa bir güven ortamı yaratıldıktan sonra, taviz vererek yapılacak bir barışa İsrail ne kadar sıcak bakacaktır? Şüpheli...
Yazın kavurucu sıcakları, belki de gelecek on yılda demografik yapıyı, dolayısıyla siyasi yapıları tehdit edebilecek boyuttaydı. Ekolojik dengenin bozulmasına bağlı küresel ısınma şimdilik sadece klima sistemlerini etkilediyse de çok yakın gelecekte iklime bağlı göçlerin artacağını görmek zor değil.
İklime bağlı değişikliklerin demografik hareketlere sebep olacağı gibi tarım faaliyetlerini de etkileyeceğini unutmamak gerekli. Uygun önlemler alınmazsa kuraklığa bağlı kıtlığın da oluşabileceğini de göz ardı etmemek gerek.
Son günlerde dikkat çeken başka bir konu ise İran’ın nükleer tesislerine girişilen internet saldırısı.
Aslında farkına varmadan kablosuz hayatın ve internetin hayatımıza tamamen entegre edildiğini inkâr etmemiz mümkün değil. Yani gerçek aslında fazlasıyla sanal dünyaya dayandırılmış durumda.
Konvansiyonel ve nükleer silahlarının yanı sıra yeni bir saldırı şekli olarak internet saldırıları dünyamızın bir parçası olmaya aday. Belki de sonraki dünya savaşı internet üzerinden olacak. Ama bu savaş kimseyi öldürmese de tüm insanlığı taş devrine döndürmeye muktedir olabilir...