Ünlü TIME Dergisi’nde kapak konusu yapılan bir araştırma yazısında, İsrailli’nin barıştan çok, “iyi hayatla” ilgilendiğinin belirtilmesi Atlantik ötesi Yahudi kuruluşlarını ayağa kaldırdı. Dergi antisemit olmakla bile suçlandı.
Haklılar mı?
İsrail’i savunan bazı Amerikalı Yahudi kuruluşları hayatları boyunca sürekli olarak “su uyur, düşman uyumaz” yaklaşımı ile, İsrail’i kurulduğundan itibaren yok etmeye and içmiş bilumum dünya insanı ile uğraştıkları için bazen olaylar karşısında doğru tespit yapmakta zorlanıyorlar, yorgunluktan olsa gerek…
Bu kuruluşlar, İsrail’in varlığının sürdürülmesi için muazzam bir şekilde yaşamsal bir görev yapıyorlar. Binlerce yıl sürgün, pogrom, katliam ve en son Holokost’tan sonra kurulmuş bir devletin etrafını çevreleyen düşmanlarına karşı Atlantik ötesinden korumaya almalarını büyük bir başarıyla sürdürüyorlar.
Lâkin son Time Dergisi olayında kanımca kimi yanlış değerlendirmelerde bulundular.
Dünyanın en çok okunan dergisi olan Time, bir ay önce kapak konusu yaptığı, “Neden İsrail Barışı Önemsemiyor?” gibi hayli tartışılır bir konuya değinince, bu kuruluşların çoğu dergiyi, anti-İsrail, hatta antisemit olmakla suçladılar.
Dergi, 4 sayfalık bir araştırma-makalede İsrail’in çeşitli kentlerinde İsraillilerle yapılan şöyleşilerden alıntılarla, belirli yerlerinde biraz genellemeci de olsa, sokaktaki İsraillinin barıştan çok, kendisini, geleceğini, iyi yaşamayı daha çok düşünüyor, demeye getiriyor meseleyi. Hatta, kimi yanlış anlamalara neden olacak şekilde, “İsrailli parayı daha çok düşünüyor” yorumunu bile yapıyor.
Şöyle diyor sokaktaki bir İsrailli: “Barış mı? Unutun barışı! Bu bölgede hiç bir zaman barış olmayacak. Clinton Arafat’a istediği toprakların yüzde 99’unu verdi. Filistinliler geri kalan yüzde biri için pazarlık yapacaklarına İntifada’yı seçtiler!”
Bir başkası: “Şahsen ben bu bölgede komşularımızla bir barış yapılacağına inanmıyorum. Bu nedenle, ailemle birlikte ne yapabileceğimize, hayatımızı nasıl daha iyi hale getirebileceğimize odaklanmış durumdayız…”
İsrailli, hayatının baharında tam üç sene askerlik görevini yapıyor, hem de kimi zaman savaş veya bölgesel çatışmaların içinde. Kadınlar da askere gidiyor. Ülkeleri kurulduğundan beri savaş haliyle yaşıyorlar, İran’ın, Hamas’ın, Hizbullah’ın tek amaçlarının İsrail’in tamamını denize dökmek istediğini de biliyorlar. Bıkmaya hakları yok mu? İsyan etmeye hakları yok mu? Barış konusunda kötümser olmaya ve savaş halinde bile dünyanın önemli ekonomilerinden olan ülkelerinin sunduğu nimetlerden faydalanmak istemelerine hakları yok mu?
“Barışla değil, su sporları ile ilgileniyorum” demiş bir İsrailli genç. Ya ne demesini beklerdik, o gencecik yaşında? Burdan, “milliyetçilik, idealizm öldü”gibi sorunu basite indirgeyici, insanın doğasını zerre kadar anlamayan sonuçlar çıkarmak doğru mu?
Kim, bu hayata ölmek için gelmek ister?...
Bu yıl İsrail’de yapılan bir kamuoyu arıştırmasında halka, “ülkenin en önemli sorunu nedir?” diye sorulduğunda sadece yüzde 8 Filistinlilerle olan kavga demiş. İlk sırada eğitim gelmiş. Sonra, suçluluk oranı, güvenlik ve yoksulluk gelmiş. Barış 5. sırada! Eğitim ilk sırada. Zira İsrailli de Atlantik ötesi dindaşı gibi çocuklarının geleceğinin iyi bir eğitimden geçtiğine inanıyor. Haksız mı?
Aynı araştırmada ortaya çıkan sonuca bakın: İsrailli, gazetelerde daha az siyasi, daha çok ekonomi haberleri okumaya başlamış. Bu nedenle gazeteler ekonomi sayfalarını epey arttırmış son yıllarda. Bu ne demektir? Sokaktaki İsrailli ölmek değil, yaşamak, hem de iyi yaşamak istiyor. Bu nedenle tabii ki parayı düşünecek, borsayı düşünecek, emlak piyasasındaki ranttan faydalanmak isteyecek, üretimi düşünecek. Aslında bu yaklaşım savaş halinde olan bir ülkenin, bir halkın her şeye rağmen ekonomi başarısı hikâyesi yarattığının göstergesi değil mi?
Bunu ortaya çıkaran bir araştırma neden antisemitlikle suçlanır ki?
Doğrudur, su uyur, düşman hiç uyumaz. İsrail’in etrafı, halkına hiç bir gelecek vadetmeyen, sadece İsrail’i yoketmeye odaklanmış yöneticilerin ülkeleri ve örgütleri ile çevrilmiş durumda. Ve sürekli silahlanma çabaları içindeler.
Bunu İsrail hükümeti görüyor, önlemlerini de kimi zaman tartışmalı da olsa çok başarılı şekilde alıyor. Bunda hiç şüphe yok.
Atlantik ötesi kuruluşlar da bunu çok iyi görüyorlar. Lâkin görmeleri gereken başka birşey daha var: İsrailli insanın da en azından onlar kadar iyi yaşamaya ihtiyacı var. Onlar kadar kaliteli yaşamak istiyor. Onlar kadar çocuklarına gelecek hazırlamak istiyor.
Bu insanların para peşinde olmalarının nedeni budur. Ayıp mı?
Onların anlayacağı bir dilde seslensek; “what’s wrong with this?”
“Bunda yanlış olan ne?”
Antisemitlerin hastalıklı ruhlarına esir düşmeyin lütfen.