Hatırlar mısınız olaylı bir İsviçre maçımız vardı. İlk maçta İsviçre’de maçtan önceki törende ıslıklardan milli marşımızı duyamamıştık. Bu olaydan sonra öyle bir hava yaratıldı ki ülkede, sanki içeride oynayacağımız İsviçre maçı maç değil de ‘2. Malazgirt Savaşı’ gibi gösterildi. Bütün millet olarak işimizi gücümüzü bıraktık, haftalar öncesinde bu maça kilitlendik. Kısasa kısas mantığıyla “onlar bize böyle yaptılarsa, biz onlara neler yapacağız görecekler günlerini” düşüncesi haftalarca büyük bir çoğunluğun beynini meşgul etti. Futbolcular bile maça sanki milli formayı değil de yeniçeri kıyafetini giyer havasında çıktılar. Alpay Özalan’ın seramonide İstiklal Marşımızı nasıl söylediğini eminim hatırlıyorsunuzdur. Peki, bu kadar büyük bir gazla hazırlandığımız, asarız, keseriz dediğimiz sanki savaşa gittiğimiz maçın sonucunda ne oldu? Deyim yerindeyse, adeta bir rezalet. Önce maçtan istediğimiz skorla ayrılamadık, ardından ise İsviçreli futbolcularla, futbol maçından sonra boks maçı yapmayı uygun gördük! Boşuna dememişler “öfkeyle kalkan zararla oturur” diye.
Şu günlerde yine milli maçlar oynanırken bütün gözler milli takımın üzerinde. Bu sefer ortada öfkelenecek bir şey yok, olay kendi içimizde. Herkes milli takım hakkında konuşuyor. Fenerbahçe Teknik Direktörü Aykut Kocaman, millilerin aldığı primlere takmış kafayı, Galatasaray Teknik Direktörü Frank Rijkaard’ın milli takımla ilgili şikayeti ise farklı; “Neden en çok bizim oyuncularımız oynuyor da ezeli rakiplerimizin oyuncularına az şans veriliyor, bu onlara avantaj sağlıyor” diyor Frank Hoca. Eminim Guus Hiddink ve Oğuz Çetin kadroyu kurarken “Galatasaray’ı nasıl mağdur bırakırız” düşüncesiyle bu işi yapıyorlardır! Kimisi Guus Hiddink’in aldığı paraya takmış kafayı, kimisi kadroyu Hiddink’in değil Oğuz Çetin’in yaptığını söylüyor.
Ortada bir sorun yoksa bile sorun yaratıyoruz kısacası, sizlere iki tane uç örnekten bahsettim, bir tanesinde gaz almış, kenetlenmiş ama artık kenetlenmenin ötesinde kendine zarar vermeye başlayan milli takım, diğerinde ise kenetlenmeyle alakası olmayan, herkesin birbirinin kuyusunu kazdığı bir milli takım. Önceki yazılarımda da milletimizde her şeyin aşırı olduğunu sıkça belirtmiştim. Ya vezir olursunuz ya rezil. Artık “bir şeyin ortası bizim milletimizin doğasına aykırı” diye düşünmeye başladım. Bence sportif olarak başarısız değiliz. Son yıllarda katıldığımız turnuvalarda elde edilen başarılar bunun göstergesi. Ancak mantalite olarak hep sınıfta kalıyoruz.
İş Hiddink’i, Fatih Terim’i ya da Capello’yu getirmekten geçmiyor, iş mantaliteyi değiştirmekten geçiyor. Bunu anladığımız zaman, işte o zaman kazandığımız başarılar‘tesadüf’ olmaktan çıkacak. İşte o zaman her turnuvaya katılmaya başlayıp, her turnuvada başarı elde etmeye başlayacağız, işte o zaman içimizden “İrlandalılar” çıkmamaya başlayacak, işte o zaman... İşte o zaman...