8 Ekim akşamı HaberTurk Televizyonu’nda Pelin Çift ve Serdar Turgut’un birlikte sundukları “Öteki Gündem” programının konuğu Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Kürşat Demirci idi. Kabala’ya ilişkin açıklamalara yer verilen programı izleyemedim. Ancak bir okurun bana yönelttiği sorular bu yazıyı kaleme almama neden oldu. Haklılar mı?
Serdar Turgut, 8 Ekim tarihli “Gotik Türkiye” başlıklı yazısında, Doç. Dr. Kürşat Demirci’yi daha evvelce programına davet ettiğini ve tadının hala damağında kaldığını, kendisinin son derece iyi ve bilgili bir konuşmacı olduğunu, o gece de programında birçok insanın bildiğini sandığı, ancak gerçekte bilmediği bir konu olan ‘Kabala’yı ele alacağını açıkladı.
Programın ilkini izleyemediğim gibi ertesi gece tekrarını da kaçırdım. Ancak Kürşat Demirci’nin gerçekten çok etkili bir konuşmacı olduğunu anlattılar.
Ara sıra dini içerikli yazılar kaleme aldığımdan -nedenini 22 Eylül tarihli ‘Yaratılış Kitabı ve bilmediklerim’ başlıklı başyazımda belirtmiştim, yinelemek istemiyorum- bilgime önem verdiğini ifade etmek nezaketinde bulunan bir okurum, zevkle izlediği Kürşat Demirci’nin açıklamaları ile ilgili iki sorusunu yanıtlamamı benden rica etti.
El şeklinde muskalar (Bu beş parmağın - Avraam, İshak, Yaakov ve ismini o an alamadığım daha iki peygamberden oluştuğunu söyledi. Doğru mu? Doğru ise ismini alamadığım iki peygamberin de isimlerini rica edeceğim.
Genelde Musevi hanımların kullandıkları kırmızı iplik bileziklerin, Rahel-Lea hadisesi ile ilintili olduğunu anlattı. Doğru mu, konuyu biraz daha açabilir misiniz?
Okurumun sorularını kulaktan dolma bilgilerimle yanıtlamak istemediğimden yetkin bir dostumdan edindiğim açıklamaları elektronik posta yolu ile iletmeyi doğru buldum, ancak köşe yazıma da almakta beis görmedim.
Beni bilgilendiren dostum, özetle Doç. Dr. Kürşat Demirci’yi yakından tanıdığını, bir arkeolog olan söz konusu zatın doktora tezini Tekvin’deki Yaratılış konusunda hazırladığını ve Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi görevlisi olarak çalıştığını, Kabala hakkında bilgisinin doğrudan Kabala’dan değil, piyasada satılan Kabala üzerine yazılmış sayısız eserlerden oluştuğunu belirtti.
Beş parmakta kastedilen diğer iki peygamber Moşe ve Aron’dur. İslam kültüründe Fatma’nın Eli olarak isimlendirilen ve beş parmağın İslam’ın beş şartını sembolize ettiğine inanılan Hamsa’nın Yahudi kültüründe de Tora’nın beş kitabını simgelediğine inanılır.
İslam mitolojisinin Yahudi mitleri ile karşılıklı etkileşiminin bir örneği olan Hamsa, Ortaçağ Kabalistlerinin eserlerinde de yer alır. El anlamına gelen ve ‘Yud+Dalet’ harflerinden oluşan ‘Yad’ sözcüğü ayrıca 14 sayısına tekabül etmektedir. Bu rakam insan elindeki kısa kemiklerin sayısına eşittir. İki elin sıkışmasından güç doğar. İbranice lisanında ‘güç’ anlamına gelen ve ‘Kaf+Het’ harflerinden oluşan ‘Koah’ sözcüğünün rakamsal değeri ise 14’ün iki katı olan 28’dir.
Gazetemiz yazarlarından E.Seval Vali’den de konu ile ilgili şu açıklamaları aldım:
“Bildiğimiz gibi insanoğlu, Tanrı’nın görüntüsünde yaratıldı (Sefer Bereşit). Tanrı bizi Mısır esaretinden kuvvetli Eli ile çıkardı (Sefer Şemot). Bu son durum, Tanrı’nın dünyaya müdahalesinin bir simgesidir. Yahudilikte, Tanrı’nın her an bizleri kolladığını ve günlük hayatımızda dahi kendini göstermeden -Tanrı kendini göstermez çünkü özgür irademizi kullanmamızı ister- müdahale ettiğine inanırız. Özetle, bizler bu dünyada olaylara elimizle müdahale ettiğimiz gibi, Tanrı da dünyaya Eli ile müdahale eder. Tanrı’nın ELİ burada metafordur, sadece bizim anlayabilmemiz için bu şekilde ifade edilmiştir.”
Kırmızı ipliğe gelince bir dileğin yerine geleceği inancı ile kola takılan bu bir nevi bilezik, Kabala’nın günümüz popüler kültürünün basitleştirilmiş değişik bir uygulaması olabilir.
Yukarıda da belirttiğim gibi İslam mitolojisi ile Yahudi mitleri tarihte ve özellikle Ortaçağda karşılıklı bir etkileşim içinde olmuşlardır. ‘İbrani mitleri’ (Say Yayınevi) adlı araştırma kitabında Robert Graves’egöre bu durum; “çeşitli temaların farklı toplumlarda geçişkenliğini, deyim yerinde ise evrenselliğini vurgulamaktadır”.
Kısa bir süre için ülkemizi ziyaret eden ve ‘Shalom/Salaam: A Story of a Mystical Fraternity’ adlı kitabı Türkçe dilinde yayınlanmak üzere olan Tom Block’un araştırmasının ilkin 40 sayfadan oluşan Giriş Bölümü’nü okudum, 400 sayfalık incelemenin tamamını henüz bitirmeye imkân bulamadım. Birkaç alıntı sunmak istiyorum:
“Yahudiler manevi konuları açıklamak için Kuran’a başvurduklarını saklamıyorlardı. Musa ibn Ezra (MÖ. 1138; İspanya) Yahudi yasalarını izah ederken Kuran’a atıfta bulunmayı bir sorun olarak görmedi.”
“İbn Ezra, Sufiliğe meyilli Yahudilerin sıklıkla tekrarladığı bir diğer Talmud deyişine atıfta bulunur: Dünyanın hangi ulusundan olursa olsun bilgece bir kelam söyleyen kişi bilgedir (Megillah 116a, Mishna ya da Sözlü Yasa’nın kanunundan)”
“Bireyin Tanrı’ya yakınlaşmasını sağlayan bir tavır olan gizemcilik tüm dinlerin özünde bulunur. Tanrı ile karşılaşmayı arzulayan Yahudiler ve Müslümanlar her iki dinin de merkezinde bulunan bu özde birleşebilirler.”
Tom Block, barış görüşmelerinin olumsuz gidişatından da etkilenerek kaleme aldığı araştırmasında, Ortadoğu’da Müslümanlar ile Yahudiler arasındaki mevcut çağdaş duruma karşıt olarak, ortak köklere ve karşılıklı etkileşime ilişkin yadsınamayacak olumlu ve yapıcı gerçekleri gözler önüne sermeyi amaçlamaktadır.
Tarihin derinliklerinde bu ‘manevi muhabbet’ ile ilgili atılan ve geniş okur kitlelerine ulaşmamış her adımın yaygın kültürde de bir tartışmayı başlatmasını umut edelim.