Havadan sudan bir yazı

Köşe Yazısı
20 Ekim 2010 Çarşamba

David Ojalvo


Gündelik sohbetlerin başlıca konularından biridir ‘havadan sudan’ konuşmak. Özellikle karşınızdaki kişiyi pek tanımıyor veya birisiyle zoraki bir zamanı paylaşmak zorundaysanız söz havadan sudan açılır. Güneş, yağmur, kar, bulutlar, rüzgâr doğanın elementleri... Hava durumunun herkesin hayatında yeri var ve havayı konuşmak bir o kadar zararsız... Futbolu, siyaseti veya dini ele almak, tartışmak yüzünden kavgalar, dövüşler çıkıyor, kitleler tahrik ediliyor... Oysa hava yüzünden anlaşmazlığa düşen insanlara bugüne dek rastlamadım.

Hava durumunun özünde gündelik hayatımızda oldukça önemli bir yeri var. Tahminler, günü şekillendirdiği kadar, çekiciliğini yitirmeyen bir konu. Birçok ana haber bülteninde üçüncü sayfa olaylarını ve çeşitli efektler/müzikler ile abartılmış haberleri dinlemek insanı bıktırsa da, hava durumu bülteni nostaljik bir değer olmayı koruyor. Sıcaklıklar alçalıp yükselirken, ağaçlar yeşilden kızıla dönerken, yağmur yerini kara bırakırken, günbegün mevsimleri yaşıyoruz. Bu değişimin keyfini bir bütün olarak çıkartabilmekse, zorlu olabilen yaşam koşullarının gölgesinde kalıyor.

***

Günümüzün popüler kültür akımından havalar da nasibini alıyor. Bir yandan ‘küresel ısınma’ kavramına dair toplum bir bilinç kazanmaya çalışılırken, mevsimler olduklarının dışına çıkartılıyor. Bunun bir örneğini son birkaç yıldır yaz aylarında yaşıyoruz. Televizyon kanalları, yaz sıcaklarını abartabildiği kadar abartarak sundu... Bu ay başı ile birlikte de, ‘son bin yılın en soğuk kışı’nı konuşur olduk!

Bilimsel düşüncenin önderliği, hatırı sayılı bir süredir birçok alanda kayboluyor, daha doğrusu kaybettiriliyor. Siyasette, medyada, üniversitelerde, sivil toplumda bilimsel düşüncenin izlerini görmek gitgide zorlaşıyor... Balık baştan kokarmış... Yitirilen bilimsel kaygıya, bilgi kirliliğini de kattığınız zaman, toplumun algılayışı, refleksleri de bir o kadar ilkelleşiyor.

Ağızdan ağza dolaşıyor önümüzdeki kış... Sözcüklerin hakkını vererek değerlendirmeli cümleyi:

Son-bin-yılın-en–soğuk-kışı ne demek?

Örneğin, 1684’de İngiltere’nin güneyindeki Thames Nehri’nde en kötü don kaydedilmiş. Öyle ki nehir tamamen donmuş ve buz kütlesinin kalınlığı Londra’da 28 santimetreyi bulmuş. Kuzey Deniz’ini etkileyen olay, birçok limanın kullanılabilirliğini aksatarak, gemicilik sektörüne zarar vermiş. 1816, Avrupa ve Amerika için ‘Yazsız Sene/ Ölümcül Soğuk’ olarak anılmış ve tüm dünyayı tarımda olumsuz etkilemiş. Yirminci yüzyılın 1947 kışı, 1962/63 ve 1981/82 dönemi anormal derecede soğuk geçen mevsimler olarak kabul edilmekte.

İnternette küçük bir araştırmayla meteoroloji kayıtlarına ulaşmak mümkün. En eski rastladığım, 16 Ocak 1881’de İrlanda’da -19,1oC kaydedilmiş. En soğuklardan bir örnekse 17 Ocak 1985’te Fransa– 41oC görmüş. Devlet Meteoroloji Müdürlüğü’nün sitesinde de ülkemize ait istatistikler yer almakta. Özellikle Doğu’nun meşhur kışları bizlere öyküler, anılar olarak anlatılmakta.

***

Önümüzde istatistikleri altüst edecek bir mevsimi bekleyebiliriz eğer iddia doğruysa.

Konuya fazla mı ciddi yaklaştım”, diye sorguluyorum kendimi; ama haber medyada geniş bir yer kapladı, manşetlere çıktı!

***

Önümüzdeki günlerde, güvenilir hava tahmin merkezlerinin tahminlerine kulak verirsek, en soğuk kış iddiasını bir tebessümle hatırlayacağız. Hava durumu bültenleri, gündelik yaşamımızı planlamamız açısından bize yol göstermeye devam edecek... Daha kaç sansasyonel haberin üretileceği ve beynimizi yoracağı ise bir bilinmez... Havadan sudan konuşurken, hayatımıza, dünyaya yön veren çok daha önemli haberleri kaçırmamak ve bir bilinç geliştirebilmek var bir de...