<p class="MsoNormal"><span>Diyelim ki yolda uzunca bir blucin etek, sade bir gömlek, ten rengi çoraplar, kapalı ayakkabılar giymiş, başına yine blucin kasket geçirmiş bir kadın gördünüz. Ne kadar spor giyinmiş diyebilirsiniz. Oysa o kadın büyük ihtimalle Yahudi tesettürü uyguluyordur. <?xml:namespace prefix =" o" ns =" "urn:schemas-microsoft-com:office:office"" /></font></font></span></p>
Geçenlerde aile dostumuz olan orta yaşlı (Yahudi olmayan) bir bey, durup dururken giyim şeklimi çok beğendiğini ifade etti. Aslında bir kadının duymak istemediği her türlü söz taciz sınıfına girer ama yanımda kocam da vardı, kibarca cevap verdim; “Ben Yahudi tesettürü uyguluyorum.” Yüzüme boş boş baktı. “Ben tesettürlüyüm yani,” diye ekledim.
Pek çok kişi Yahudi tesettürü mü var diye soracaktır. Evet, var. Ancak iki Yahudi’nin bulunduğu yerde en az üç fikir vardır derler ya, Yahudi tesettürünün de çeşitleri vardır. Kimini görür görmez anlarsınız, prototip kabul edersiniz, kimini ise hiç anlamazsınız.
Konuya bir soru ile girelim: İnsan neyi örter? Neyi gizler? Cevap basit. Değer verdiği şeyleri gizler. Kutsal bildiği nesneleri örter.Örneğin Tora rulolarını, dua kitaplarını, Şabat akşamı hala ekmeğini, daha dünyevi objelere geçecek olursak mücevherlerini. Ve tabii vücudunu. Vücudu değerlidir çünkü: Kutsal olan ruhun kabıdır.
Genel anlamda Yahudi tesettürü nasıl oluyor peki? Belli kuralları var. Yaka açıklığı, köprücük kemikleri gözükmeyecek şekilde olacak. Giysinin kolları dirsekleri örtecek. Dirsekten aşağısı ortada olabilir. Etek boyuna gelince, dizden aşağı uzanacak. Ne kadar aşağıya, kişiye bağlı. Etekte yırtmaç olmayacak tabii. Dolayısıyla pantolon giymek söz konusu bile değil. Ayaklar görünmese iyi olur. Sözün özü, kadın erkek gibi giyinmeyecek ve anneler, kızları gibi giyinmeyecek.
Evli olmayan genç kızların uyacağı kurallar başka, evli kadınların uyacakları başka. Örneğin genç kızlar, bekâr olduklarını göstermek (ve olası koca adaylarının cesaretini kırmamak) için başlarını örtmez, yazları çorap giymek zorunda değildir, vesaire.
Diyelim ki yolda uzunca bir blucin etek, sade bir gömlek, ten rengi çoraplar, kapalı ayakkabılar giymiş, başına yine blucin kasket geçirmiş bir kadın gördünüz. Ne kadar spor giyinmiş diyebilirsiniz. Oysa o kadın büyük ihtimalle Yahudi tesettürü uyguluyordur.
Gelelim başı örtme konusuna. Tehlikeli sularda yüzdüğümü zannediyorsanız, çok yanılıyorsunuz. Bir kadının saçına başına ne yapacağı kimseyi ilgilendirmez. Kimi, Tanrı’nın öğretmenimiz Moşe’ye Kohenler konusunda verdiği emre dayanarak saçını kazıtır, üzerini perukla örter, kimi siyah bir file geçirir, kimi rengârenk bir bandana ya da erkeksi bir kasket takar, kimi şık bir şapka. Kimi de açık bırakır. Başı örtme sebebi, erkeklerinkiyle aynıdır çünkü. “Yukarıda senden büyük Bir’inin olduğunu hatırla!” Evde iş yaparken, bilgisayarda yazı yazarken, yolda yürürken sürekli Tanrı ile konuşuyorsanız, varlığını unutmanız mümkün müdür? “O halde örtmeme ne gerek var?” diyebilirsiniz. “Ama ben hep Tanrı ile konuşuyorum bu yüzden başımın her zaman örtülü olması gerekir” diyenlere sonsuz saygılar... da... Bu ne anlama geliyor peki? “Başım evde yalnızken de örtülü olmalı.” Dediğim gibi bunlar çok kişisel konular ve kadının, Tanrı ile ilişkisine bağlıdır.
Hicaplı ya da ağırbaşlı giyimin ilkelerinden biri, kişinin aslında ne olduğunu değil, hangi tinsel seviyeye çıkabileceğini keşfetmeye çalışması ve bunu karşısındakilere aktarmasıdır. Başka bir deyişle amacı, karşısındakinin dikkatini gerçek kimliğine çekmektir. “Ben sadece gördüğün bu beden değilim. Beni daha iyi tanımak istiyorsan, ruhumun derinliklerine inmen gerekir.”
Peki bu herkes için geçerli değil midir? “Süslü püslüyüm, giyimim uçuk kaçık ama daha derinlerde çok kırılgan ve duyarlı bir kişilik var” diyemez mi insan? Doğru ama mesaj baştan yanlış verildiği için, karşısındakiler o narin ve zarif ruhu (neşama) aramaya zahmet etmez.
Belli kurallara göre giyinmenin (kadın ya da erkek fark etmez), dışarıya karşı verdiği mesajlar vardır: “Ben Tanrı’nın emirlerini harfiyen yerine getiren, dürüst bir insanım. Yalanım dolanım yok. Hilem hurdam yok. Çalmam çırpmam. Kopya çekmem, hak yemem. İnsanlara iyi davranırım. Onları Yaratan’dan dolayı severim.” Kişi, bu beyanlarına uygun bir şekilde hareket ediyorsa, ne güzel. İşte karşınızda güveneceğiniz biri var. En değerli neyiniz varsa, korkmadan ona emanet edebilirsiniz.
Giyim tarzı, kişinin davranışlarını da etkiler. Örneğin çok yüksek topuklarla yürümekle neredeyse düz ayakkabılarla yürümek aynı şey midir? Birinci şıkta insan ister istemez kırıtır. İkincisinde ise daha mütevazı bir yürüyüş sergiler. Eteğinin boyuna yakışan bir şekilde oturup kalkar.
Peki kadın bütün bunlara rağmen, yüz güzelliği veya doğal zarafeti yüzünden erkeklerin dikkatini çekmeye devam ediyorsa ne yapmalı? Yahudilik kadının yüzünü örtmesini veya sırtına çuvala benzer bir giysi geçirmesini talep etmek yerine, sorumluluğu bu kez erkeklere yükler ve şöyle der: “Kadın kendine düşeni yaptı. Şimdi hicaplı olma sırası sende... Daha doğrusu gözlerinde. Bakma!” Ve ben, Seval, ekliyorum: “Lâf atma! Yanımdan geçerken fısır fısır bir şeyler söyleme! Şarkılar mırıldanma!”
Bir ‘son söz’ ile bitirelim mi? Herkes yine de istediği gibi giyinsin, yeter ki verdiği mesaj şu olsun: Ben yalnızca bir beden değilim. Ben bir insanım!
Mütevazı ama çok mutlu yaşamlar dilerim.