Sakın “Ülkemiz futbolunda ırkçılık yok. Ne mutlu bize” demeyin! Inter’in Kamerunlu forveti Samuel Eto’o’nun gerek İspanya’da futbol oynadığı dönemde gerekse İtalya’da bazı statlarda karşılaştığı ‘maymun’ sesleri bizim tribünlerden yükselmiyor belki ama televizyon ekranlarında adeta ‘çığıran’ bazı futbol yorumcuları ırkçılığın daniskasını yapıyor. Oynattığı futbolu beğenmedikleri yabancı hocalar hakkında ağzına geleni acımasız bir şekilde dile getiren bu isimler, iş yerli teknik adama gelince eleştirirken kılı kırk yarıyor, kullanacağı kelimeleri cımbızla ayıklıyor. Bu yüzdendir ki medyanın kuvvetine yenik düşen kulüp yöneticileri ülkemize gelen değerli yabancı hocaları bir kalemde harcamakta beis görmüyor. Böylece Löw, Del Bosque, Aragones, Rijkaard ve Neeskens gibi futbol piyasasının nice nimeti de elden bir sabun misali kayıp gidiyor. Ve ne yazık ki aynı futbol yorumcuları bu kervana bu günlerde Beşiktaş çalıştırıcısı Bernd Schuster’i de katmaya çalışıyor. Hem de pis pis sırıtarak...
Aslında futbol camiası olarak pek ikiyüzlü bir basın ve mensupları mevcut Türkiye’de. İşte bu çevrenin hırsına yenik düşen zihniyetleri Türkiye’de çalıştığı dönemde yerin dibine soktukları bu değerli isimleri yurtdışında çalıştırdıkları takımlarda başarı elde ettiklerinde göklere çıkarıp, ardından ‘Bu adamı burada tutmayı beceremedik. Çok değerli adamlardı. Ancak bizim huyumuzu-suyumuzu bilmiyorlar. Bu yüzden başaramadılar’ bahanesini ortaya koyuyor. Bir anlamda kendi riyakârlığını başkasının üzerine yıkan açıklamalarda bulunuyor. Bu örneklerin yanı sıra bir de yerli hocalara reva gördükleri ikiyüzlü açıklamalar da dikkatlerden kaçmıyor. 2002 Dünya Kupası’nda 3.lük yaşayan Şenol Güneş’i A Milli Takım’ın başındayken ‘karizması yok’ diye eleştirirken, Uzakdoğu ülkesi olan Güney Kore’de çalıştırdığı FC Seoul takımında elde ettiği başarılı sonuçların ardından ‘Güneş doğudan yükseliyor’ başlıklarıyla tecrübeli hocaya methiye diziyor. Bu ne yaman çelişkidir? Yanı başımızdayken hor görüp, uzaktayken sevdalanmak geleneğimiz mi yoksa? Geçtiğimiz yıl Bursaspor’u şampiyonluğa taşıyan Ertuğrul Sağlam’ı ele alalım... Beşiktaş’ı çalıştırdığı dönemde ‘Çok efendi ama Beşiktaş’ın daha sert mizaçlı bir teknik direktöre ihtiyacı var’ eleştirilerinin hedefi olan genç hoca, Bursaspor’un başında aynı şekilde davrandığı zaman, ‘İşini çok iyi yapan, çok efendi bir antrenör’ övgülerine mazhar oluyor, ne gariptir ki...
En başta belirttiğimiz konuya dönelim, ırkçılık mevzusuna... Çok şükür, siyahi oyuncuların (gerçi bu terim bile baştan aşağı ırkçılık kokuyor ama...) ayağına top geldiğinde abuk-subuk sesler çıkaran bir futbol seyircimiz yok, lakin işinde ehil olanı veyahut olmayanı yerli ya da yabancı diye ayıran futbol eleştirmeni kitlemiz var nurtopu gibi... İster Hiddink olsun bu ağa takılmaya müsait, ister Rijkaard ya da Schuster... Bu değerlerin en ufak tökezleme anı bile yetiyor eleştiri sınırını aşmak için. “Bunları getiriyorsun yurtdışından, Türk topçusuna kattığı ne var ki?” sorusuyla başlayıp, “Getireceksin yerli hocayı takımın başına, koyacak otoritesini. Takım hocanın ne dediğini anlayacak. Futbolcu hocanın motivasyonunu öyle tercümanla-mercümanla anlamaz” ifadeleriyle devam ediyor, ekranlardaki yasa dışı ırkçılık faaliyetleri! Ve ne yazık ki tuvaletten bile facebook’a, twitter’a girildiği bir dönemde ‘yeteneğin herhangi bir milliyeti olmadığı gerçeği’ni anlayamayan veya anlamak istemeyen bağnaz beyinlerle sevdirmeye çalışıyoruz futbolu adam olacak çocuklara...
Bu yüzden uzak tutun çocuklarınızı ekrandan... Uzak tutun ki adam olduklarında dahi ilk insan gibi düşünüp, davranmasınlar. Irkçılığı marifet sayıp, hayat görüşlerinin temellerine oturtmasınlar... Ya siyahı ya da beyazı tercih etmek zorunda bırakmayın, gri olmayı da öğrensinler... Güzel renktir gri...