Futbol ülkemizin kabul ettiği en büyük gerçeklerden biridir. Ağustos ayında başlayan bu heyecan bizi alır Haziran ayı başına kadar sürükler. Bu süre zarfında çoğu insan sıkıntılarından arınır, bir nevi huzuru bulur. Haziran ayından Ağustos sonuna kadar kendimizi boşlukta hissederiz. Ve Ağustos olur perde açılır, yıldızlar sahne alır. Ve böyle bir ömür geçer futbolsever için. Peki, bu sene geçecek mi dersiniz?
Son üç senedir ligimizde başlayan düşüş aynı hızla devam ediyor. Bu düşüş neredeyse tezlere konu olacak cinsten. Neler oldu bu son üç senede? Özellikle üç büyükler diye adlandıracağımız lokomotiflerde ciddi anlamda gerileme oldu. Her sene başa oynayan Fenerbahçe, Galatasaray ve Beşiktaş’tan en az ikisi sezon ortasında lige havlu attı. Aynı şekilde dördüncü büyük kabul edilen Trabzonspor’un da bu üçlüye ayak uydurması ile Türkiye Süper Ligi her sene beşinci büyük takım adayı çıkarmaya başladı. Sivasspor, Bursaspor ve Kayserispor bunlardan birkaçı. Özellikle Sivasspor’un iki sezon ilk üçe oynayıp sonraki sezon küme düşmekten son anda kurtulması, ligimizin heyecanından değil, kalitesizliğinden kaynaklanıyor. Bir sene Galatasaray ile, diğer sene Beşiktaş ile çekişen Sivasspor’un bu durumlara düşmesi asla sürpriz sayılmamalı. Geçen sene sahne alan Bursaspor’un şampiyonluğu ile tescillenmiş bir beşinci büyüklüğü var. Alkışladık, gurur duyduk. Ama gelin Avrupa arenasında Bursaspor’u görün. Kimse çıkıp da “grup çok güçlü, sağlık olsun” demesin, bu 80’lerin futbol zihniyeti. Türkiye Ligi Şampiyonu Avrupa Arenasına çıkıyorsa, orada ses getirmeli. Bu dört büyükler ya da Bursaspor olmuş; o ses mutlaka gelmeli. Ama görüyoruz ki Şampiyonlar Ligi’nde oynadığı her maçı kaybeden bir Bursaspor var, henüz attığı gol yok. Ona gelene kadar diğer takımlarımıza bakalım. Trabzonspor ön eleme turunda Liverpool’a elendi. Herkes şansız kura dedi ama Trabzonspor karşısında son 20 yılın en kötü Liverpool’unu buldu. Elenince spor yazarları teselli niyetine “Liverpool’a elendi, sağlık olsun” dediler. Galatasaray Avrupa’da adı sanı duyulmamış üçüncü sınıf bir takıma elendi. Asıl acı olan taraf ise rakibinin on kişi kalması, üstüne üstlük Galatasaray’ın 90. dakika turu getirecek golü bulup,90+3’te yemesiydi. Büyük diye adlandırılan bir takım bu durumlara asla düşmezdi. Sonuç, Galatasaray Avrupa kupasız bir sene geçiriyor. Diğer taraftan Fenerbahçe, önce İsviçre’nin sıradan takımlarından birine elendi, hemen akabinde Yunanistan’ın sıradan takımına. Gelin görün ki Fenerbahçe de Avrupa arenasında yok.
Olayı globalleştirelim, milli takımımıza bakalım. Avrupa Şampiyonası’na fırtına gibi girdiler. İlk iki maçı kazandılar ama sonra Azerbaycan gibi bir takıma yenilip, Almanya karşısında sefilleri oynadılar. Israrla Türk futbolunun önümüzdeki üç sene daha da geriye gideceğine inanıyorum. Yurtdışına ithal ettiğimiz tek bir futbolcu var, o da Mehmet Topal. Her sene en az 3-4 oyuncumuzu yolluyorduk ama artık o da yok. Demek ki yurtdışı otoriteleri de ligimizi kayda değer bulmuyorlar. Giden oyuncularımız da belli bir zamandan sonra geri dönüyor. Bir Tugay haricinde tamamı geri döndü. Bence çok acilen federasyon ve kulüp başkanları bir araya gelip, ‘yolumuz uzun ve sonu iyi değil’ konulu bir toplantı yapmalı. Türkiye liginde bakıyoruz ilk 5’te ne Beşiktaş ne de Galatasaray var. Galatasaray tarihinin en önemli olaylarından birini yaşayacağı, yeni stadında maçlara çıkacağı bu sezondaki içler acısı durumu benim tezimi kuvvetlendiren en büyük olay. Beşiktaş ise bambaşka bir tez konusu. Quaresma-Guti gibi iki nükleer bomba ama ligde taraftarını çileden çıkaran bir futbol anlayışı. Demek ki gerçekten para ile saadet olmuyormuş.
Aslında Türkiye Süper Ligi’nde futbolun en güzel sözü gerçekleşiyor bu sene: Atamayana atarlar. Bunu birçok maçta gördük. Özellikle büyük takımlarımız tek kale oynadığı ve sayısız gol fırsatını harcadığı maçlarda, rakip takımların sadece 1-2 pozisyona girip bunları gole çevirip puan veya puanlar alması. Futbolu seviyoruz ama keşke hakkıyla oynansa da büyük bir zevkle izlesek. Süper olmaz mı?