Bu sabah, erken bir saatte horoz ötüşüyle uyandım! Acaba yanlış mı duyuyorum diye bir an kulak kabarttım, değil. Sonra bir çalar saatin dijital sesi olabilir diye düşündüm; oysa canlı bir horoz ötüşüne benziyordu ya da uyku sersemliğiyle bana öyle geldi.
Bir zamanlar yazlıkta bu sesle uyanmaya alışmıştım, çevredeki köy evlerinin eksilip villaların çoğalmasıyla yıllardır onu da unuttum; ancak kentin göbeğinde duyduğum bu tanıdık ses, ilgimi çekmesi bir yana, güne mutlulukla başlamamı sağladı.
Uyanmaktan yana bir sorunum olmamasına karşın, eskiden erken öten horozlara kızardım, oysa şimdi onlar ne kadar da saf ve doğal kaldılar. Sabahları gürültü kirliliği yaratan diğer unsurlar yanında, bu sesi özledim bile diyebilirim.
Yaşın mutlaka etkisi vardır, ama kendi payıma, artık büyük beklentilerden çok yaşadığım küçük olaylar mutlu olmam için yeterli oluyor: Bir ses, bir koku, bir görüntü, bir birliktelik, duygusal bir yaklaşım... Günlük yaşamın hızlı akışı içinde önemsiz görünen kimi şeyler, bir anda benim için önem kazanıyor. Biliyorum, mutluluk için beğenilmek, övülmek, başarılı olmak, hedeflediğimiz bir amaca ulaşmış olmak gibi etmenleri anımsatabilirsiniz; ancak bunlar uzun bir çaba sonucu elde edildiğinden, sürekliliği de tartışılabilir. Ben çok daha somut, her an yaşayabileceğimiz mutluluklardan söz ediyorum.
Diyelim ki uzun yıllardır görüşmediğim bir arkadaşımla yolda karşılaşıyoruz. Hal hatır sorma faslından sonra söz doğal olarak paylaşılmış anılara geliyor. Bu arada yaptıklarımızı, yapamadıklarımızı, umutlarımızı, umutsuzluklarımızı birbirimize aktarıyoruz. Bir yandan kimi eksikliklere hayıflanıp hüzünlenirken, öte yandan kısa da olsa bu birliktelikten mutlu olduğumu duyumsuyorum.
Ya da…
Deniz kıyısındaki bir kahvede oturup keyifle içtiğim bir çay, uçuşan martıların kanat sesleri, yüzümü okşayan meltemin serinliği…
Torunlarımın koşarak gelip sarılmaları, onlarla birlikte yediğim bir akşam yemeği, belki de yanlarında oturup izlediğim bir çizgi film...
Bir suskunluk içinde de olsak, yine ne söyleyeceğimizi bilerek, birbirimizi anlayarak eşimle paylaştığımız anlar...
Söze başlarken ilgimi çektiğini söylediğim beni uyandıran bir horoz ötüşü...
Bu önemsiz görünen, günlük yaşamın dağdağası içinde geçip giden olayların, bir başkası için hiçbir anlamı olmayabilir, ama artık benim için önemli! Her söz, her görüntü ya da her olayın geçmişe yönelik çağrıştırdıkları yanında, her biri güne daha bir keyif katıp, geleceğe daha umutlu bakabileceğimi gösteriyor. Kuşku yok ki, bardağın dolu tarafını görmek istediğim sürece...
Büyük düşlemler, büyük yıkımları da beraberinde getiriyor; oysa hiçbir beklenti olmadan yakalayabildiğim küçük mutluluklar, o yaşadığım an’ı bile aydınlatsa, sanırım az şey değildir.