27 Ocak 2011’de, Polonya’nın Auschwitz kasabasındaki “Birkenau Nazi Ölüm Kampı’nda düzenlenen ‘Yahudi Soykırımını Anma Törenleri’ Aladdin Projesi çerçevesinde gerçekleştirilen bir ilk’ti.
Acılar paylaşılınca hafifler!
Paylaşım, içimizdeki sevgiyi açığa çıkararak ortamımızı ısıtır...
Uzak duranları yakınımızda hissettiğimizde, yalnızlık hissimiz kaybolur, acımızın sızısı azalır…
Şubat ayının ilk günlerinden bu yana gazeteleri okurken bir Türk Yahudisi olarak bu duyguları ilk defa bu denli yoğun yaşadım.
Egemen Bağış, Cengiz Aktar, Sedat Ergin, Hasan Cemal, Ali Bayramoğlu...
İçlerinde gizli duran, o farklı ‘duygusal sıcak’ yönlerini gösterdiler Türk Yahudi toplumuna...
Yahudi soykırımı ile Auschwitz-Birkenau Kampı hakkındaki izlenimlerini ve sıcağı sıcağına dile getirdikleri duygularını okurken, acımızı paylaştıklarını, bizlere sevgi ile sarıldıklarını, o duygusal sıcaklıkları ile bize yalnız olmadığımızı hissettirdiler.
Ne, nasıl olmuştu da ülkemizde onlarca yıldır küllenmeye terkedilmiş soykırım gerçeği, aniden böylesine irdeleniyor ve duygular kadar çok sesle dile getiriliyordu?
Biraz gerilere gitmek gerekiyor.
Auschwitz-Birkenau Kampı, 1979 yılında UNESCO tarafından “İnsanlığın Kültür Mirası” listesine alınmıştı. Bu karardan sonra daha özgürce yapılan araştırmalar, soykırım ile ilgili tüyler ürpertici birçok yeni gerçeğin daha ortaya çıkmasını sağlamıştı.
Bu insanlık ayıbının hiç unutulmaması ve sürekli hatırlanması için Birleşmiş Milletler Genel Kurulu, 1 Kasım 2005 tarihli 60’ıncı oturumunda, ‘27 Ocak’ tarihini oybirliği ile ‘Uluslararası Yahudi Soykırımı’nı Anma Günü’ olarak ilan etmişti.
Türkiye, A/RES/60/7 sayılı bu karar tasarısına açık destek veren dört İslam ülkesinden biri idi. 104 ülkenin oybirliği ile imza altına aldığı bu karar ile Birleşmiş Milletler Genel Kurulu;
- Yahudi nüfusunun üçte birinin öldürülmesiyle sonuçlanan soykırımın, nefret, ırkçılık ve önyargıların tüm insanlık için bir uyarı niteliği taşıdığı onaylıyor,
- Dünyada yeni soykırımların önlenmesi amacı ile üye ülkelerin, gelecek nesillerin soykırım vahşeti konusunda bilgilendirilmeleri ve Yahudi Soykırımı’na ilişkin eğitim programları geliştirmelerini karar altına alıyor,
- Aynı amaçla Genel Sekreter’in ‘Yahudi Soykırımı ve BM’ çatısı altında, toplumları harekete geçirecek ve Yahudi Soykırımı konusunda eğitecek projeler başlatmasını destekliyor,
- İtalya, Almanya gibi ülkelerin her yıl düzenledikleri anma törenleri örnek gösterilerek, üye ülkelere soykırımın sivil toplum hafızasında sürekli canlı tutulabilmesinin yollarını bulup uygulamaları telkin ediliyor, ve
- Nazilerin kendi topraklarında ölüm kampları kurmasına aktif olarak destek veren ülkeler ile dini veya etnik kökenleri nedeniyle kişi ve cemaatlere yönelik şiddeti ve dini baskıyı destekleyen tüm girişim ve açıklamalar kayıtsız ve şartsız kınanıyordu.
Kararın son cümlesinde, geçmiş insanlık suçlarının hep bir ağızdan “bir daha asla” söylemi ile anımsanması için Holokost’un dünyada bir dönüm noktası oluşturduğu açıklanıyordu.
2005 Kasım’ından bu yana, BM Genel Sekreteri’nin toplumları harekete geçirmesi ve Yahudi Soykırımı konusunda eğitici programlar başlatması yönündeki kararın en belirgin ürünü, Fransızca ismi ile ‘Projet Aladin’ oldu.
Merkezi Paris’te olan Aladdin Projesi, farklı kültür ve dinlerden gelen insanları, özellikle Yahudi ve Müslümanları, ‘kültürlerarası ilişkileri uyum içinde arttırmak amacı’ çevresinde birleştirmeyi amaçlayan uluslarası sivil bir organizasyondur.
2009 Mart ayında UNESCO’nun himayesinde çalışmalarına başlayan Aladdin Projesi, Ortadoğu, Afrika, Avrupa ve Kuzey Amerika’dan 30’dan fazla ülkede 1.000’i aşkın, entellektüel, akademisyen ve toplum lideri tarafından desteklenmekte ve başta Avrupa Birliği olmak üzere birçok uluslararası kurumdan katkı görmektedir.
Aladdin Projesi’nin kurucuları, kültürlerarası sürekli bir diyalogun, ancak barışçıl bir ortamda ‘tarih ve olayların birlikte anılması’ ile sağlanabileceği kanısından haraket ederek çalışmalarına başladılar. Dünyanın en önemli dillerinden Arapça, Türkçe ve Farsça’da eksik olan objektif bilgileri araştırdılar. Elde mevcut kitap, film, belgesel, web sayfaları gibi ortak malzemeleri bu dillere tercüme ederek modern medya aracılığı ile daha geniş kitlelere ulaşmayı hedeflediler.
Soykırım tarihinin öğretilmediği ve Soykırım’ın bir tabu olarak kaldığı ülkelerde, bilgi eksikliğinin Soykırım’ı yalanlayan ve politik amaçları için Soykırım’ı önemsizleştirenlere yardım ettiğini farkederek çalışmalarını bu yönde yoğunlaştırdılar. Politik ortamlarda oluşan karşılıklı güvensizlikleri ve kökleşmiş yanlış anlamaları aşabilmek için somut ve ölçülebilir eğitimsel ve kültürel projeler geliştirdiler.
27 Ocak 2011’de, Polonya’nın Auschwitz kasabasındaki “Birkenau Nazi Ölüm Kampı’nda düzenlenen ‘Yahudi Soykırımını Anma Törenleri’ Aladdin Projesi çerçevesinde gerçekleştirilen bir ilk’ti.
Dünyanın 40 ayrı ülkesinden, üç ayrı dinden 1200’e yakın devlet adamı, dini lider, akademisyen, gazeteci ve toplumların önde gelenleri bu törenlere katıldılar. Almanya Cumhurbaşkanı Wulff, Uluslararası İslam Konferansı Örgütü başkanı, Senegal Cumhurbaşkanı Abdulaye Wade, Almanya eski Başbakanı Schroeder, Hırvatistan eski Cumhurbaşkanı Mesic, Polonya eski Cumhurbaşkanı Kwasniewski katılan isimler arasındaydı.
Türkiye’den törenlere Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ü temsilen Yaşar Yakış, Başbakan Tayyip Erdoğan’ı temsilen Egemen Bağış katıldı. Ayrıca Hasan Cemal, Cengiz Aktar, Fehmi Koru, Sedat Ergin, İlber Ortaylı, Cemal Uşak gibi onlarca isim de katılanlar arasındaydı.
Törenler sırasında her türlü din, dil, ırk ve kültürel kimliklerinden arınarak “insan” kimlikleri ile birbirlerine kenetlenen davetliler, Yahudi Soykırımı hakkında bilinen hiçbir şeyin orada çekilen acıları ifade etmeye yetmediğini tüm çıplaklığı ve çarpıcılığı ile anladılar.
Demeçleri veya kaleme aldıkları izlenimleri ile derinliklerimizde tutmaya çabaladığımız acılarımızı paylaşan ve duygularını içlerindeki insancıl duygularla özgürce ifade edebilen dostlara teşekkür ediyoruz.
Öte yandan, insanlığın bittiği yer olan Auschwitz’e kadar gidip, örneğin Almanya Cumhurbaşkanı Wulff’un “Auschwitz ismi, Almanların milyonlarca insana çektirdiği eziyetlerin en belirgin sembolü. Bu eziyetler biz Almanlarda tiksinti ve utanç yaratıyor ve bu yüzden, kişisel suç duygusundan tamamen bağımsız olarak, tarihi ve sürekli bir sorumluluk taşıyoruz. Bir daha benzeri suçların işlenmesine asla izin veremeyiz,” şeklindeki demecini kendi kulakları ile duyup, kendi gözleri ile gördükleri dehşet verici kanıtlar karşısında ezberi bozulanların, çaresizce sessiz kalmalarını da anlayabildiğimi sanıyorum. Alaadin Projesi, salt bu faaliyeti ile bile kuruluş amacına ulaşmış ve dünya insanlığına büyük katkıda bulunmuştur.
Yazımın sonunu Hasan Cemal’in beni etkileyen bir cümlesine bırakmak istiyorum.
Tarih hatırlanmazsa, çaresiz bir daha yaşanır!