İşyerinde geçen yıl bir Fenerbahçe maçını izliyorduk. Rakip kimdi hatırlamıyorum... Klasik, “Hagi mi yoksa Alex mi?” tartışmalarının yeniden alevlendiği haftalardan biriydi yanılmıyorsam. İkisinin de bu ülkeye gelmiş en yararlı yabancı futbolcular olduğunu ve takımları adına müthiş işler başardığını belirtirken, Alex’le ilgili kurduğum cümlede nedense “Ama” bağlacını kullandım. O anda sanki birden gök gürültüsü oldu, yıldırım yanı başıma düştü... Ürktüm... Zira yanımdakiler “Ama”dan sonrasını beklemeden aynen şöyle dedi: “Sakın Alex’e bir laf söyleme, taş olursun...”
Hakikaten, Fenerbahçe’de oynamaya başladığı 2004-05 sezonundan bu yana Sarı-Lacivertliler’e çok şey kattı Alex de Souza. Hiçbir “ama”ya yer bırakmadan... Son Beşiktaş maçında yaptığı hat-trick bir kenara, yedi sezon boyunca takımın beyni, omurgası, eli, kolu, ayağı, adeta hücreleri oldu 33 yaşındaki Brezilyalı... Attığı golleri, yaptığı asistleri, yeşil sahadaki futbol aklını bir an olsun unutaduralım; profesyonel sporcuların özel hayatında nasıl yaşaması ve saha içinde nasıl davranması konusunda bir duruş oldu Alex de Souza... Yedi yıl boyunca ne bir futbolcuyla takışmasını hatırlıyorum ne de gençlere yanlış örnek teşkil edecek bir hareketini... Ezeli rakip taraftarlarının da -içten içe kıskançlık ve nefret gibi duygular besleseler de- Alex’e ne kadar saygı duydukları ortada...
Dile kolay; 282 maçta 141 gol... 122 asist... İki hafta önce atılan yeni imzalar ve 2013’e dek Fenerbahçe’de sürecek müthiş bir kariyer... Lefter Küçükandonyadis’le beraber kulüp tarihinin belki de gelmiş geçmiş en başarılı oyuncusu... Pozisyon yaratırken, 2-3 hamle sonrasını görebilen, bir topun gol olması için futbolcunun meşin yuvarlağı nereye doğru vurması gerektiğini gösteren, mevkisi itibarıyla çok koşmanın değil doğru yerde bulunmanın daha önemli olduğunu gösteren bir futbol aklı... Bir deha... Bir dâhi...
Ne demişler; “Türkçe’de dâhi anlamındaki de ayrı yazılır: Alex de Souza...” Kurulan cümlelerde “Ama”lara yer bırakmadığın için teşekkürler sana...