Herkes bekliyordu. Bu haftaya nasipmiş.
Beşiktaş taraftarı “bize yazık oluyor” dedi. Haftalardır süren rahatsızlık, Trabzonspor maçında zirve yaptı.
İşin enteresanı bu rahatsızlık tabanda olduğu kadar yönetim kulislerinde de mevcut. Şeref tribününde çıkan kavgalar huzursuzluğun en büyük belirtisi.
Eğer Beşiktaş’ın başında Türk bir teknik direktör bulunsaydı sezon ortasında kulübüne veda etmişti. Ancak teknik direktör, Real Madrid patentli bir Alman olunca gösterilen tolerans artıyor. Toplumumuzun tipik önyargılarından biri olan “Yabancı iyidir, Alman ise çok daha iyidir” düşüncesi bu sene Beşiktaş’ı felakete götüren etkenlerden biri. Bu konuyu ilerleyen haftalarda daha detaylıca işleriz.
Bu hafta generalleri tartışalım!
Schuster, Türkiye’de hiçbir teknik direktöre kolay kolay nasip olmayan inanılmaz yetenekli futbolculardan oluşan geniş bir kadroya sahip. Birçoğu “general” diye tabir edilen, Avrupa’nın önemli kulüplerinde parlak kariyerlere sahip oyuncular.
Bu tür oyunculardan kurulu bir takım PES ya da FIFA gibi konsol oyunlarında muhteşem işler yapabilir ancak gerçek hayatta bir saatli bombadan farkı yoktur.
Ne kadar Tanrı vergisi becerisi olsa da bir insan, amacı ve heyecanı yoksa ele aldığı işi hakkıyla bitiremez. Yarım yamalak yapar. Beşiktaş’ın yıldızlarında bu isteksizlik fazlasıyla mevcut.
Geçtiğimiz gün spor yazarlarımızdan Erman Toroğlu Trabzonspor’un İnönü’deki galibiyeti ile ilgili klasik ama kanımca oldukça isabetli bir tespitte bulundu. “Beşiktaş, generalleri çoğunlukta olduğu için kaybetti” dedi.
Erman Hoca’nın bahsettiği bu generaller, takımın bütününü nasıl olur da bu kadar negatif etkiler?
Generaller koşmaz. Emir verir. Kendine oynar. Şov yapar, tribünlere oynar, takım mağlup duruma düştüğünde seyirci kadar eziyet çekmez.
Heyecanını gizleyen soğukkanlı insanlar gibidirler. Tek farkları heyecanlarının olmamasıdır.
Bu generaller, geçmişlerinde kazandıkları başarılardan ötürü çok para kazanırlar. Onları Türkiye’de oynatmak isteyen ve yine tribünlere oynayan yöneticiler, onları Türkiye’ye getirmek için generallere daha evvel kazanmadıkları kadar çok para teklif eder. Tabi bu durum onları duygusal olarak cezp eder ve Türkiye’ye gelirler.
Yönetici yapabileceğinin maksimumunu yapmıştır zaten. Dünyaca ünlü oyuncuyu takıma kazandırmıştır. Başarılı olursa büyük yöneticidir. Riske girmiş büyük takım kurmuştur. Başarısız olursa da büyük yöneticidir, zira en iyi oyuncuları getirmiştir. Taraftara sorar “Daha ne yapabilirim ki? Daha benden ne bekliyorsunuz ki?”
Ancak ligimizde gerçekten bileğinin hakkıyla general olmuş bazı istisnai örnekler vardır. Takımını orkestra gibi yöneten, takımını kurtaran, takımının bir bakıma koruyucusu olan generaller… Mesela Hagi böyle bir generaldir. Mesela Alex böyle bir generaldir…
Sonuç olarak işin sırrı doğru transfer yapmaktır. İyi bir şirket, işe alacağı elemanın hayatını en ufak detayına kadar incelerken, Beşiktaş gibi bir güzide kulübümüzün kaş aldırırken sakatlanan ve bu yüzden dolaylı olarak takımının mağlubiyetinde rol oynayan generallere ihtiyacı yoktur. Zira ne kadar uğraşılsa da bu tür insanlar değişmez.
Bu sebeple Beşiktaş’ın, generallerini seçerken CV’leri kadar karakterlerine de dikkat etmesi gerekirdi kanaatindeyim.