Telefonda kışkırtıcı bir bayan sesi: Eşimle birlikte 125 TL tutarında ünlü bir mağazanın hediye çekini kazanmışız! Hemen ilk aklıma gelen soruyu soruyorum: Neyin karşılığında? Telefondaki bayan yalnızca bir oteldeki iki saatlik bir toplantıya katılarak bu hediyeyi alabileceğimizi söylüyor. Ben bu senaryoları çok önceden okumuş, yaşamışım. Teşekkür ederek o gün işimin olduğunu söylüyorum. Bayan, olumsuz yaklaşımıma karşın yine de davetiyeyi yollayacağını, bu arada düşünmemizi öneriyor.
Ertesi gün kargo ile yollanan davetiye elimde... Açıp okuyorum. Bu hediyeyi hak edebilmemiz için koşullar sıralanıyor: Eşimle birlikte katılma ve iki saatlik sunumu sonuna kadar izleme zorunluluğu, en az net 3.000 TL. aylık gelirimizin ve kendimize ait bir evimizin olması gerektiği...
Davetiyenin elime geçmesinden birkaç saat sonra, geçen günkü bayan yine arıyor. Adımıza düzenlenmiş çeklerin hazır olduğunu, bizleri bu sunuma beklediklerini, verdikleri saatte katılacağımızı onaylamamı istiyor. O gün kent dışında bulunacağımı söyleyerek kendimi bu işten sıyırmaya çalışıyorum. Bu kez ertesi gün, uygun olacağımız saatlerde katılmamızı öneriyor. Birkaç gün süreyle şehir dışında bulunacağımı söyleyerek yalanımı sürdürüyorum. Böylece peşimi bırakıyor.
Bu satış yöntemini çok iyi biliyorum: Potansiyel alıcıları iki saat süresince psikolojik baskı altında tutarak, o anda devremülk ya da benzeri turistik hakları benimsetip, peşin kısmını kredi kartından çekerek, kalanları da senede bağlayıp satışı gerçekleştirmek! Bu şekilde birçok farklı yöntemle, farklı satışlar yapıldı. Kimi o büyülü havadan sıyrıldığında pişman oldu, geriye dönemedi, kimi haklarını devretmek için yasal yolları denedi. Bu güne değin, bu yöntemle bir haftalık tatil öneriliyordu. İlerde bir gün bu hakkı elde edememe kaygısına karşılık, şimdi verecekleri bir hediye çekiyle, olası alıcıların önüne attıkları yemi somutlaştırdılar.
İşin ticari boyutu bir yana... Beni ilgilendiren bu insanların kullandıkları inandırma yöntemi oluyor. Ben gitmedim, ama çok kişinin bu toplantılara gittiğini ve nasıl bir baskı uygulandığını biliyorum. Yarattıkları bu tür bir ortamda ego, nedense düşüncelere egemen oluyor. Ayrıca seçkin insanların bulunduğu toplu sunumlarda, onlara karşı küçük düşmeme kaygısı, istem dışı da olsa kişileri inanma ya da kabullenme eğilimine sokuyor.
Konu üstüne düşünürken, şu soru aklıma takılıyor: İnsanları nasıl inandırıyoruz?
Kuşkusuz bunun olumlu yöntemleri de var, olumsuzları da... Öncelikle sağlam bilgi, sözlerimizin gerçek olması ve bunun karşı taraftan algılanması, iyi bir örnek olmamız... Ya da... Yalan söyleyerek, bir çıkar sağlayarak, baskı kurarak... Hepsinden önemlisi, bunun gerçekleşmesi için karşımızdaki insanın inanma eğiliminde olması gerekiyor. Bu, bilimsel bir araştırma konusu olarak, her zaman güncelliğini koruduğu gibi, insanın yer aldığı her alanda önemli olacaktır.
Kendi payıma şunu biliyorum: Hiçbir hediye karşılıksız değildir. Bu karşılığın mutlaka maddi bir değerinin de olması gerekmiyor. En başta sevgi bile ölçüsüz bir değerdir. Bu yüzden hiç tanımadığım insanlardan gelen, karşılıksız diye önerilen hediyelere de, doğal olarak kuşkuyla yaklaşıyorum.