NEDİM BÜYÜKABOLAFYA
Bu yazıda ise sporun stratejisinden ve sporun günlük hayatımıza katkılarından bahsetmek istiyorum.
Ülkemizde spor denildiği zaman akla ilk futbol gelir. Futbol denildiği zaman da benim aklıma Eric Cantona gelir. Ne demiş Cantona, “Futbol basit bir oyundur, zor olan basit futbolu oynamaktır.”
Acaba futbol gerçekten basit bir oyun mudur? İçinde hiç mi strateji barındırmaz?
Sadece futbolun değil günümüzün bütün spor dallarının iç yüzünde stratejik bir altyapı vardır. Örneğin tenis gibi bireysel ya da basketbol gibi takım halinde yapılan sporların amacı nedir?
Amaç ilk başta tabi ki kaybetmemektir! Bunu başaran kişi veya takımlar ikinci hamleyi yapmayı düşünürler, bu da skor elde etmektir.
Karşılaşmayı kazanmak ise son adımdır…
Karşılaşmalarda kişi veya takımlar kendilerini korumak adına defans yaparlar. Kurdukları defans hattının rakibine yakınlığı sporcunun kendini güvende hissetmesine sebep olur.
Futbolda orta sahanın defansif veya ofansif olması; boksta kolların uzun olması ve direkt yumrukların seri olması; teniste fileye doğru ani koşular ve topun file önünde karşılanması gibi durumlar bir strateji gereği geliştirilen aktivitelerdir. Bu tarz hareketler rakibin hareket alanını daraltır ve hareket kabiliyetini kısıtlar.
Haliyle bu oyun düzenleri izleyicilerin de oyunu kavramaları açısından beyin jimnastiği yapmalarına sebebiyet verir.
Peki, sporun bu manada günlük hayata herhangi bir katkısı olabilir mi? Örneğin siyasete…
Bildiğiniz gibi siyaset de içinde çeşitli oyunlar barındırır. Dolayısıyla stratejiye ihtiyaç duyar.
Siyasette zaman zaman öyle hamleler yapılır ki, bu hamlelerle rakip partinin veya hedef kitlelerin (toplumu) yumuşak karınları hedef alınır. Tabii ki bu vuruşlar spordaki gibi fiziksel (top, el, raket vs.) değil, sözlü olarak kelimelerle yapılır. Örneğin içinde yaşadığımız geniş toplumda din, yargı, Filistin, töre gibi konular toplumun yumuşak karnını oluşturur.
Muhalefet veya iktidar partileri bazı rekabet zamanlarında (seçim öncesi) bu noktalara gereğinden fazla baskı uygulamaktan kaçınmazlar. Değil mi ki kazanılması gereken bir yarış (seçim) vardır, kazanmak için saldırı olmalıdır!
Peki, sporun faydası, sadece altyapısında barındırdığı strateji bilgisi midir?
Son on yılda, özellikle ülkemizde spor, izleyenlerin coğrafya bilgilerine de katkı sağlamıştır. Nasıl mı?
Ülkemizdeki transfer listelerini bir gözden geçirin. Bunun için sadece futbolu değil; atletizmi, basketbolu, ya da voleybolu da incelemek gerekir. Atletizmde Afrika kökenli; baskette ABD, Sırp, Hırvat, Rus; voleybolda Macar, Rus, Romen; futbolda Kamerun, Gine, Nijerya, Kongo, Brezilya, Arjantin ve Avustralya doğumlu onlarca sporcuya sahibiz.
Buların yanı sıra ülkemizde fazla izleyici kitlesine sahip olmamakla beraber düzenlendiği ülkelerden sağlanan yayınlarla toplumun coğrafya bilgisine katıda bulunan tenis, F1 ve MGP gibi spor dallarını da unutmamak gerekir.
Kötü yanları yok mu? Elbette var.
Özellikle yaygın ve popüler olan futbolun içindeki şike, şiddet ve küfür temel sorunların başında geliyor.
Çok enteresandır ki futbolun içindeki şiddet ve küfür gibi temel sorunlar coğrafya bilgimize ve dünya turizmine katkı sağlamakta. Nasıl mı?
Hükümetimiz futbolda şiddet ve küfür sorunlarını incelemek için bir komisyon kurdu. Bu komisyon diğer ülkelerdeki durumları incelemek için harekete geçti ve ilk olarak geçtiğimiz günlerde İspanya’ya bir gezi düzenledi. Bu geziye katılanlar İspanya hükümeti tarafından ağırlanırken bir yandan şiddet ve küfüre karşı bir dizi temaslarda bulundular, futbol endüstrisi hakkında bilgi aldılar; diğer yandan da İspanya’nın doğal ve kültürel güzelliklerini gördüler.
Pek tabiidir ki bu yorgunlukları karşılığında günlük 750 USD gibi bir seyahat ödeneği aldılar.
Gördüğünüz gibi spor, sporda şiddet ve küfür turizm ve ekonomiye de katkı sağlamakta.
Aslında bu yazının başlığı ‘sporda şiddet ve küfürün turizme katkıları’ mı olmalıydı acaba?