David Ojalvo
Bir eğitim nedeniyle geçtiğimiz hafta dört gün Trabzon’daydım. Trabzon’da gezip görülecek birçok yerin, tadılacak lezzetlerin olduğunu biliyorum. Gündüz saatlerinde eğitime katıldığımdan ötürü, şehri turistik yönüyle pek göremedim. Aktarabildiğim kadarıyla, şehre dair izlenimlerimi paylaşmaya çalışacağım.
***
Trabzon Havaalanı’na ilk inişim 2009 Mayıs’ında oldu; ardından bu alanda birçok kere yolcuydum. Hayatıma ilk kez Doğu Karadeniz’e gelen biri olarak, elbet Trabzon’dan Rize’ye nasıl gideceğimi de bilmiyordum. Uçakta yanımda oturan yolcu, çevre yolunun karşısına geçmemi ve bir otobüs firmasının yazıhanesine gitmemi önermişti. Havaalanından çıktığımda, yazıhaneyi danıştığım uçak firmasına bağlı bir yetkili, mesafenin çok uzak olduğunu, yürüyemeyeceğimi, taksiye binmem gerektiğini söyledi. Sıradaki taksi şoförü de bana sekiz lira fiyat verdi yazıhaneye gitmek için.
Taksiye binmem ve inmem bir olmuştu! Çok uzak mesafe dedikleri yaklaşık bir kilometreymiş!
O sabah Trabzon’u hiç ama hiç sevmemiştim. Daha sonraları benzer olayları gördüğüm üzere, alandaki taksi şoförleri şehre gelen konukları aynı çizgide karşılamaya devam ediyordu.
***
Trabzon’a atfedilen milliyetçi bir yapı söz konusu ve azınlık kimliğim dikkate alındığında, şehre karşı bir tedirginliğimin olduğunu itiraf etmeliyim. Trabzon’u, biraz da bu tedirginliği atabilmek adına tanımak istedim, isterim.
Trabzon’da arnavut kaldırımı sokaklarında, köklü bir tarihi hissetmek mümkün. Memleketi Trabzon olan dostum, dikkatimi çeken birkaç yapının, Yunan mimarisine özgü izler taşıdığını anlatıyor bana. Görmem gereken birçok yeri sıralıyor ve şehrin gece-gündüz canlılığından söz ediyor. Şehrin en işlek caddesi Maraş Caddesi olsun, Uzun Sokak veya Kunduracılar Sokağı, dostumu doğruluyor. Karadeniz Teknik Üniversitesi’nin kazandırdığı genç nüfus da düşünüldüğünde Mart’ın son günlerinde sokaklar hareketli, yoğun bir dolmuş trafiği var.
Maraş Caddesi’ne açılan sokakların birinde kaldığım otelde çalışanlar ilgililer. Adımı görünce şaşırıyorlar, nereli olduğumu merakla soruyorlar.
Forum Alışveriş Merkezi, şehrin girişine kurulmuş. Birçok ünlü markanın, yemek yerlerinin, sinemanın yer aldığı alışveriş merkezi, İstanbul’dakilerden farksız.
***
Devlet tiyatrolarının Trabzon’da da sahnesi var. Perşembe akşamı ‘Ben, Feuerbach’ adlı oyundayım. Salonun üçte biri dolu denilebilir. ‘Dönemeç’in ardından, Tankred Dorst’tan izlediğim ikinci oyun ‘Ben, Feuerbach’. Başrolde ‘Savaş İkinci Perdede Çıkacak’ ve ‘Müfettiş’ oyunlarından tanıdığım bir isim, Hakan Meriçliler var. Beğeniyle izlediğim oyunda, Hakan Meriçliler’in oyunculuğundan bir kez daha çok etkileniyorum. Akıl hastanesinden taburcu olup, yedi yıl aradan sonra tiyatroya dönme arzusunda olan Feuerbach, zekâsıyla, yeteneğiyle, ruhsal dalgalanmalarıyla bize sesleniyor. Sahnelenen bu güçlü oyun, Trabzon’dan anlamlı bir anı.
***
Haftanın son gününde, eskimiş otogar binasından otobüse biniyorum. Başta Sümela Manastırı olmak üzere, turist yapıları görmek, gelecek için kendime verdiğim bir söz. Elimde broşürler, fotoğraf makinem olmadan, turist rolünü oynamadan, şehirlerin doğal akışının izini sürmek de ayrı bir keşif.
Trabzon’dan tanışmalar ve yeniden karşılaşmaların ardından ayrılıyorum. Şehir merkezinden otogara gidişimde, eğitimde tanıştığım Trabzonlu meslektaşım bana yardımcı oluyor. “Sonuçta sen misafirsin, misafirperverliğimizi göstermek isterim” diyor. Mütevazı yaklaşımı beni mutlu ediyor.
Lezzetlerin, arnavut kaldırımı sokakların, binaların veya tiyatro oyunlarının yeri belli. Manevi olarak insanı zenginleştiren ise, daha fazlasıyla iyi insani ilişkiler oluyor...