Yapılan bir araştırmaya göre, futbol taraftarının yaşı ilerledikçe oyuna olan ilgisi azalıyor. Bunun çok çeşitli nedenleri var; ekonomik nedenler, hayat koşulları ve ilgi alanlarının değişmesi, başlıca sebeplerden sayılabilir. Benim görüşüm bunun en önemli nedeni oyunun içinde yaşananlar ve bunların baş aktörlerinin değişerek kendini tekrar etmesi.
Bu sezon Galatasaray taraftarının izledikleri ve içinde yaşanan koşullar tahammül eşiğinin ve insanların sabrını zorlar cinstendi.
Futbol takımında yaşanan üçüncü örneği ele alalım, Rijkaard yetersiz gördüğü Servet yerine stoper ister, yönetim yeni bir futbolcu almaz, Servet “Bana güvenmeyenler benden performans beklemesin açıklamasını” yapar ve Rijkaard’ın sözleşmemsine son verilir. Yönetim kadroyu yenilemek yerine en baştaki teknik direktörü değiştirmeyi, işin kolay yolunu seçiyor, diye fikir yürüterek en azından aklınızda bazı konuları kafanızda oturtmaya çalışıyorsunuz.
Sonra Galatasaray’ın efsane ismi George Hagi ikinci kez teknik direktör olarak takımın başına getiriliyor, bütün sezon büyük ümitlerle beklediğiniz transfer Misimoviç dokuz maç oynadıktan sonra sırf çiklet çiğnediğinden dolayı A2 takımına gönderiliyor. Hagi’nin kaprisi, zaten kötü oynuyordu, kim bilir takım otobüsünde ne yapmıştı, gibi çeşitli nedenlere her ne kadar inanmasak bile sineye çekip sezona devam ediyoruz. Aklımızın bir köşesinde “tamam ya bundan daha saçma sapan daha garip bir şey daha olamaz” diyoruz.
Daha sonra Hagi, Fenerbahçe maçı sonunda gönderiliyor, yerine Bülent Ünder geliyor. Bülent Ünder’in kaybedilen maç sonrası ilk icraatı, son pozisyonda pas vermediği ve o topun dönüp gol olması nedeniyle Pino’yu A2 takımına göndermesi oldu. Bu futbolcu sezon yarısında tek forvet olarak oynamış ve hemen hemen bütün pozisyonları bu şekilde harcamışken tek bir pozisyonda futbolcuyu A2’ye gönderilmesi tam anlamı ile akıllara durgunluk verici… Bunu herhangi sağlıklı bir zihniyetin anlaması mümkün değil. Belki de çiklet çiğnese ve bu şekilde gönderse daha kabullenebilirdi.
Futbol takımında yaşanan bu olağanüstü olayların bir benzerinin de yönetim tarafında futbol takımına bağlı olarak yaşanması ise ayrı bir yazı konusu.
Galatasaray’ın bu tutarsız davranışlarına artık spor kamuoyuna şaşırtıcı gelmiyor. Bu sezon Galatasaray bizi şaşırtmaya o kadar alıştı ki…
Akıl sağlığı yerinde olan bir Galatasaray taraftarının bu son gelişmeler dahilinde kendine “Bir dakika; ben neyi, kimi takip ediyorum, bunlar ne yapıyor?” deyip bu yaşananları akıl filtresinden geçirmesi ve mantık çerçevesine oturmaması pek mümkün gözükmüyor. Seyrettiklerimizin, bu yaşananların, tek bir sezonda olduğuna ve hepsinin nedenlerin olduğuna kimse inanmıyor, inanamıyor…
Bu sezon yaşananlardan sonra “Hâlâ bundan daha şaşırtıcı daha kötü ne yaşabilirim ki” sorusunu aklıma getiriyor. Açık söyleyeyim futbol zevkimi, futbola olan ilgime 2010-2011 sezonu büyük bir darbe vurmuştur, o ayrı…
Ama bütün bu gittiğimiz maçlar, ayakta maç seyretmeler, kavgalar, küfürler, deplasmanlar, pankartlar, meşaleler, tutkular… Hiç biri akıllı insan işi değil ki o yüzden en güzeli futbolu uzaktan takip eden bir arkadaşımın sorduğu gibi “Bu işler çok kötü gidiyor ama seneye her şey siliniyor her şey en baştan başlıyor değil mi?”