Onu gördüğümde dalgın, bir başıma oturuyordum. Kafamın içinde sözcükler, kovandaki arılar gibi uçuşuyor, tümcelere dönüştürememenin sancısını çekiyordum. Hiç teklifsiz gelip karşıma oturdu. Belli ki uzun zamandır içinde birikmiş, bir volkan gibi patlamaya hazır düşünceler içinde. Doğrudan söze girdi:
-Biliyor musun, ne cennet ne de cehennem kavramları... Doğrusu, ikisi de beni tedirgin ediyor. Ölüm sonrasını düşünmek, olumlu ya da olumsuz bir beklenti içinde olmak istemiyorum. Her ne kadar bildiğimiz ya da belletilen bütün inançlar bizleri bu geleceğe hazırlıyorsa da, kendi payıma, ödül ya da cezaya yönelik bu beklentiler beni ürkütüyor.
-O zaman üstünde durma, bu konuda hiç düşünme, diyorum. Kendini bir hiçliğe alıştır. De ki, ölüm son noktadır, daha ötesi yok!
-Aslında belki en doğrusu o! Herkesi cennetlik ya da cehennemlik diye ayırarak, öte tarafta hak edeceğimiz yerdeki bir düzende yaşıyor olmak, bana insanın doğasına aykırı gibi geliyor. Günah ya da sevap dirhemleriyle saptanan gideceğimiz bu yeri, bir yaşam boyu ortaya koyduğumuz eylem ve düşüncelerimizle tartmak demek, başka sorulara açık olmaktır. Hem de hiç yanıtlarını bulamayacağımız sorulara...
-Sen yine de sor!
-Hani düşünüyorum, öbür tarafa göçerken egomuzu bu dünyada mı bırakacağız?.. İster cennette, isterse cehennemde yer almış olalım, başka insanlarla olan ilişkilerimizi, tüm düşünce ve duygulardan arınmış olarak mı sürdüreceğiz?.. Öte yanda yöneten ve yönetilenlerin bulunduğu bir düzen varsa, neresinde yer almak için çaba harcayacak, bunun için yine bir savaşım içinde olacak mıyız?.. Belleğimde bir ömür boyu biriktirdiklerimi sonsuza değin koruyacaksam, benim nerede yer aldığımın ne önemi olacak?.. Tersine bu yolculuk sırasında, bu dünyada yaşananların tümü belleğimden silinecekse, o zaman da ben, eski ben olmayacağım için, cennette bekleyen ödül ya da cehennemde çekilecek cezanın ne anlamı olacak? Daha bir yığın benzer soru...
-Nasılsa bir yanıt beklemiyorsun, bu yüzden sen sorularını sürdür! Bir yanıt bulsan da, zaten senin için doyurucu olmayacak...
-Bu da beni tedirgin etmiyor mu, sanıyorsun? Belki de her şeyin bir noktada biteceği düşüncesi, beni yanıtlarını bulamayacağım sorulardan uzaklaştırabilir. Ötesi bir hiçlik! O zaman beklentilerimi, yaşadığım süreyle sınırlı tutarak, tedirginlikten kurtulabilir, daha mutlu olabilirim.
Sözlerini bitirdiği anda, geldiği gibi yok oldu. Beni yine kendi dalgınlığımda bırakıp giderken, böyle bir konuşmanın yapılıp yapılmadığından bile emin Bir başıma oturmuş sözcüklerle oynaşırken, nereden çıkmıştı bu cennet – cehennem kavramları...
Bir düşlem mi gördüm?..
Kim bilir!
Yoksa kendi kendime mi konuşuyordum?..