Tuhaf bir soru değil mi? Dahası var. Ama önce kısa bir anımı paylaşmak istiyorum.
1971 yılında, 12 Mart darbesinin hemen ardından askere alındım. Zor bir askerlik yaptığım söylenemez. Ama eğitimimi yarıda bırakmış olmamdan ötürü, çavuş rütbesine hak kazanmak üzere doğrudan Denizli’deki çavuş talimgâhına gönderildim. Bir buçuk aylık ön eğitim dönemimiz henüz bitmiş, merasimle onbaşı pırpırlarımı takıyordum ki, bir gece ansızın kendimi Sivas’a giden bir katarda buluverdim. Yalnız değildim. Benimle birlikte kırk kadar acemi er daha vardı. Tuhaf bir tesadüf eseri, yol arkadaşlarım Katolik, Gregoryen, Ortodoks, Musevi ve hatta Budist inancındandı. Bulunmaz bir kültürel zenginlik! Aramızda tek Müslümanlar eksikti... Onlara da Sivas’ın ünlü Temeltepe’sinde kavuştuk. Söylentilere göre, Temeltepe sakıncalıların yeriydi. Isının eksi otuz derecelerde seyrettiği bu gözlerden ırak “kutup bölgesinde” üç ay boyunca penguen gibi yaşadım. Toplam yirmi ay süren askerlik görevim boyunca da, mazlumların günü gelince nasıl zalimleşebildiklerini bolca gözlemleme imkânı buldum. Ustalık aşamasına gelmeyi sabırsızlıkla bekleyen acemi erlerin, çektikleri ezayı kendilerinden sonra geleceklere uygulamak üzere beyinlerine nasıl kazıdıklarını gördüm.
Ancak bunun askeri bir gelenek olmadığını da vurgulamalıyım. Muhtelif sosyal katmanlarda, sağlam aile kültürüyle beslenmiş gençlerin, ustalaştıktan sonra acemi erlere hor davrandıklarına, bazı ufak tefek istisnalar dışında, tanık olmadığımı söylemek zorundayım.
Bu parantezden sonra artık sorularımıza geçebiliriz. Ancak cevap anahtarı vermeyeceğim. Boşuna mod medyan şifresi falan da aramayın. Hemen uyarayım, kimi soruları bir hayli sevimsiz hatta itici bile bulabilirsiniz. Yılmayın, sonuna kadar kendinizi sınayın, bakalım testi geçebilecek misiniz?
Soru 1: Her mazlumun potansiyel bir zalim, her zalimin potansiyel bir mazlum olduğunu hiç düşündünüz mü?
Soru 2: Sizden farklı olan kişilerle iletişim kurmaktan korkuyor, çekiniyor musunuz?
Soru 3: Ülkemizde Yahudileri komşu olarak istemeyenlerin yüzdesi kaçtır? Ötekileştirme düşmanlaştırma sürecine nasıl dönüştürülüyor?
Soru 4: 1933 yılının 27 Şubat gecesi Almanya’da meydana gelen Reichstag yangını nasıl oldu?
Soru 5: Feodal kafa niçin kadından korkar, kadını aşağılar?
Soru 6: Toplumsal zulmün, aile içindeki demokratik ve özgürlükçü yetiştirme tarzıyla önlenebileceğine inanıyor musunuz?
Soru 7: 2011’in ilk günlerinde ABD’nin Arizona eyaletinde kongre üyesi Gabrielle Giffords bir silahlı saldırıya uğradı. Biri 9 yaşında bir kız çocuğu olmak üzere 6 kişi öldü. Siz bu saldırının meydana geldiği yerde yaşıyor olsaydınız ne yapardınız?
Soru 8: Yahudi karşıtlığının günümüzde de sürdüğünü düşünüyor musunuz?
Soru 9: Neden ‘McCarthyizm’ özellikle sanatçı ve bilim adamlarını vurdu?
Soru 10: Artık her yerde olan kameralarla hareketlerinizin kaydedilmesi sizi rahatsız ediyor mu?
Soru 11: Kendinizi baskı ve zulüm altında hissediyor musunuz?
Son soru: İktidar veya para için kaç kişiyi öldürür, kaç kişiye zulmedersiniz?
Yukarıdaki on iki soru kazık diyorsanız, çözümlerini bulmanıza yardımcı olacak bir kitap önereceğim. Yok, şayet basit diyorsanız daha fazlası için yine bir okuma önerim var: İçimizdeki zalimi tanımak, onu anlamak ve üstesinden gelmek için, Prof. Dr. Emre Kongar’ın yeni kitabı İçimizdeki Zalim’i okumanızı salık veriyorum*. Üstelik üstat, televizyondan da aşina olduğumuz içten nezaketiyle, ‘yazdıklarını okuyarak kendisini onurlandırdığınız için’ daha giriş bölümünden itibaren size teşekkür edecektir.
Bu şerefe ben iki kez mazhar oldum. Geçtiğimiz yıl bu köşede yayınlanmış olan bir anekdotumu kitabına alıntılamak için onayımı istediğinde zaten çok mutlu olmuş, heyecan duymuştum. Kitabı okuduğumda bu heyecanım kat be kat arttı; her ne kadar bazı bölümlerde karamsarlığa kapılmaktan kurtulamadıysam da…
İzin istiyorum
İş dünyasında yazılı olmayan bir kural vardır. Kendisine verilen çeşitli görevleri başarıyla tamamlayan kişiye üst üste ne kadar çok iş verilirse verilsin, elinden geldiğince hepsini yapmak için çabalayacaktır. Bunun üst sınırı yoktur! Başarılı olup olmadığıma başkaları karar veriyor ama galiba ben de pek çok işi aynı anda kıvırmaya çalışan bu ‘iş oburları’ kategorisine giriyorum. Gel gelelim geçen gün kızımın, “Baba, yeni kitap ne zaman?” sorusunu yanıtlamakta zorlandım. “Vaktim yok, yazamıyorum” diyemedim. Çünkü vakitsizliğin geçerli bir özür olmadığını çocuklarıma ben öğrettim. Çaresizlik içinde, “Yakında…” dedim. Sanırım sözümü tutabilmem için bir süreliğine de olsa ‘Yol Boyunca’ya ara vermem gerekecek. Anlayışla karşılanacağıma inanıyorum.
Yakın bir gelecekte yeniden buluşuncaya dek, şimdilik hoşça kalınız.
* İçimizdeki Zalim - Emre Kongar / Remzi Kitabevi, İstanbul - Nisan, 2011