Çook ararsınız bu serin havaları çoook. İster inanın ister inanmayın bunaltıcı sıcaklar kapıda, ada sezonu açıldı açılacak. Bütün kış her daim üzerimizden eksik etmediğimiz, sıcaktan patlasak da çıkartmadığımız, aksesuar olarak birlikte doğduğumuz ‘kaşkol’dan nasıl ayrılacağımız konusu zihnimi iyiden iyiye meşgul ediyor. Bunun yazlık versiyonu var mıdır acaba, hani denize girerken kaşkolsüz filan kalmak istemem… Ne yapsak acaba?
Geçtiğimiz pazar günü adaya gittim, Orhan Veli’nin şiiri geldi aklıma; “çekiç sesleri geliyor evlerden/ güzelim bahar rüzgârında boya kokuları/ Burgazada’yı dinliyorum gözlerim kapalı.” Evler, bahçeler yapayalnız geçirdikleri koca bir kışın ardından yeniden bizleri karşılamak üzere tamirat görüyor, süsleniyorlar. İlkbahar, adanın en güzel sezonu… Artık bitmek üzere, baharda cömertçe açan dallar yerini ‘ton sür ton’ yeşile bırakmış. Mor salkım mevsimi geçmeden doyasıya seyrediyorum. Deriiin derin çekiyorum ada kokan tertemiz havayı ciğerlerime; “özlemişim”…
Vapurdan iner inmez, bütün kış ıvır zıvır biriktirdiğim ‘adaya gidecekler’ çantasını eve bıraktım sonra ver elini, Hristos Tepesi. Aslında nihai hedef Kalpazan’da mükellef bir yemek! Ama önce hak etmek gerek. Biliyorum, İstanbul’a yüzsem aldığım kaloriyi veremem ama olsun, içim böyle daha rahat, ‘spor yapıyorum’… Son yangında yok olanların yerine ekilen ağaçlar, bir arpa boyu yol kat etmişler. Buna da şükür… Yüzümde huzurlu, mutlu bir gülümseme. Aya Nikola’yı geçince seyrine doyum olmayan sapsarı mimozaların kokusu, atların ‘egzoz’ kokusu altında yok olmuş. Sessizlikte yürürken aklıma, son iki senedir adayı canım adalıların şaşkın bakışları altında ambulans yatağında terk ettiğim geldi… Bu sene iddialıyım, ayaklarımın üzerinde vapurla döneceğim. Neyse güzel bir kış geçirdik, sağlığımız yerinde, ailemiz yanımızda, önümüz yaz… Güneş ve deniz…
Deniz demişken, bilenler bilir İstanbul’a yakın kıyılarında Moda’da, Bostancı’da hatta Adalarda ‘denize’ girilirdi. Evet, yanlış duymadınız lacivert, tertemiz denize… Şimdilerde eski günlerin hatırına tüm iyi niyetimizi takınarak Ganj’ı aratmayacak bir bulamaca giriyoruz. Evet, bunu gönül rahatlığı ile yapıyoruz. Raporlar, kolibasili yok diyor… O zaman tamam sorun da yok. “Deniz” tutkunları, kendilerini atıveriyorlar BurGanj’ın serin sularına. Özellikle hafta sonları metrekareye 5 insan, 4 şezlong ve 3 şemsiye ile 2 minik sehpa ve muhtelif sayıda yastıkların bulunduğu ‘sal’ ortamında herkese selam vere vere, hatır sora sora, sıcaktan bunalmış bir şekilde merdivenin basına ulaşıyoruz. Denizden geriye kalan bulanık ötesi su birikintisine şöyle bir bakıyor , zaferhane bir ifade ile “Güzeeeel!!! Bugün deniz temiz…” deyip (ben dahil) cumburlooop atıveriyoruz kendimizi. “Ohhhh! Esta ganeden…” diyerek tereddüt içinde olan arkadaşımıza “Esteeer, asibiva ven aki…” diyerek yüreklendiriyor denizde dedikodu yapacak birilerini istiyoruz yanı başımızda… Bir de ‘tedbirli deniz severler’ var bunlar cumburlop atlayanlar kadar cesaretli olmayan “temiz” deniz arayanları temsil ederler. Bu tipler merdiven başındayken gördüğü birkaç denizanası ve yosun parçasına bakarak “Aaaa burası çok kirli… Ben en iyisi öbür merdivene gideyim orası daha temiz!” gibi gayet bile anlaşılır bir mantıkla 3 metre ötedeki Ganj’a bakarak, “hah! İşte burası ‘temiz’ diyerek, merdivenden yavaş yavaş , vücutlarını soğuğa alıştıra alıştıra , yandan yandan yüzerek , “Ohhh şahane asibiva… Esta maz de maraviya. Lokura… Aydi Estreya, entra ala mar...” sohbetinde bulunurlar. Genelde ‘Burako’ takımının yüzme stiline mizanpli adı verilir. Her ne kadar yüzme yarışlarında bu stil tercih edilmese de, öğleden sonra oyun oynayacakların tercihidir. ‘Mizanplinin’ bozulmaması ana kuraldır, sağ tarafına doğru hafif yatarak. Yandan yandan uygulanan dejenere bir kurbağalamadan oluşur. Sırt ağrılarına iyi gelir, kan dolaşımını hızlandırır...
Denizimizde her şeyimiz tamammış gibi bir de “zehirli denizanası” furyası cıktı, daha önce neden yoktular? Şimdi nereden cıktılar? Konusuna cevap veren efsaneye göre bunlar büyük tankerlerin dengeleme su tanklarının bizim denizlerimizde boşaltılması sonucunda buralara gelmişler. Şahsen, bir tanesi ile yakinen tanışma şerefine eriştim. Yüzerken alnıma, yanağıma sürtündü, oldukça ciddi yanma ve huzursuzluk yaratıyorlar. Sürülen bir merhem ile birkaç saat içinde etkisinden kurtuluyorsunuz... Klöbün denizini beğenmedinizse, yandaki merdivendeki deniz de “nedense!” kirli ise... Teknesi olan birisi ile “en bi arkadaş” olmakta fayda var... Bu sayede kıyıdan uzaklaşıp temiz deniz avına çıkabilirsiniz... Yakın bir geçmişe kadar, “en iyi tekne olan arkadaşların teknesi” ile açılıp gerçekten ‘temiz’ bir yerler arar ve bulurduk. Şimdilerde her yer aynı; az kirli Ganj veya çok kirli Ganj. İşin kötüsü; bu suyun öyle kutsal bir tarafı da yok. Neyse elimizdekine burun kıvırmayalım, moralimizi bozmayalım, önümüz yaz, havalar ısınacak, beğensek de beğenmesek de elimizde olan bu... Umarım gelecekte bugünleri de aramayız…
İyi yazlar, sevgiyle kalın…