Ekonomimiz son yıllarda parmak ısırtan bir güzelleşme dönemine girmiştir. Etrafta küresel krizin tahribatı devam ederken, içeride borsada, elektrik tüketiminde, konut kredilerinde en yüksek, faizlerde ve enflasyonda 40 yılın en düşüğü rekorları kırılmıştır.
Ancak, gamlı ekonomistler mutlu mudur? Hayır. Taşıma suyuyla değirmen dönmez, sıcak parayla kalıcı büyüme finanse edilmez demişlerdir. Kronik yapısal sorunları görmezden gelmeyin demişlerdir. Haksız da değiller.
Nelerdir yapısal sorunlarımız? Bir türlü azalmayan işsizlik, ancak cari açık vererek finanse edilebilen bir büyüme, hammadde ve enerjide dışa bağımlılık, küresel rekabete ayak uyduramama, kayıtsız ekonomi, vasıflı eleman açığı, yetersiz tasarruflar, demokrasi eksiği, vb.
Son 10 senede bu konularda önemli bir trend değişimi oldu mu? Hayır. Örneğin, işsizlik sorunu. Zaten yüzde 10’ların üzerinde idi, krizde yüzde 14’lere fırladı, şimdi tekrar uzun vadeli normuna geri dönüyor. Yüzde 5 olur mu? Hayır. Demek ki kronik. Cari açık konusu? Aynı.
Şimdilere kadar bir krizden kurtulup diğerine saplanan Türkiye’de önce can sonra canan denilirdi, uzun vadeli hedefler bir türlü yerine gelmezdi. Senede bir hükümet değişir, istikrar programlarının mürekkebi kurumadan yenisine ihtiyaç duyulurdu.
Bugün için, güncel istikrarsızlıklardan kurtulmuş olsak da, kronik problemlerin çözümüne henüz ulaşamamış bir noktadayız.
Ama bir dönüşüm noktasındayız. Eskiye göre fark, uzun vadeli plan yapacak duruma gelinmiştir artık. Yukarıda bahsedilen yapısal sorunlarının çözümlenmesinin ancak sürdürülebilir büyüme ve ancak uzun vadede gerçekleştirilebilecek bir yapısal dönüşüm sayesinde mümkün olacağı artık her kesim tarafından anlaşılmış durumdadır.
Devlet baba bizi teşvik etsin, biz de iş kuralım işsizliği azaltalım, şeklinde özetlenebilecek özel sektör girişimciliğinin sonu çoktan gelmiştir. Yandaşlara sağlanan iş olanakları birçok yeni sermayedar yarattı ise de, devlet tarafından yatırımı ve istihdamı teşvik politikalarında çok köklü değişimler meydana gelmiştir.
‘Göreceli rekabet avantajına dayalı sürdürülebilir büyüme...’ gibi laflar girmiştir gündemimize.
Türkiye ekonomisi yeni bir stratejik açılım sürecine girmektedir.
Bu bağlamda, yürütme erki ilk defa Türkiye’nin iç dinamiklerini dış dünya ile uyumlu hale getirme gerçekçiliğini göstermiştir.
Geçtiğimiz 5 Ocak günü, büyük bir özenle hazırlanan Türkiye Sanayi Strateji Belgesi TUSIAD’ın ev sahipliğinde kamuoyuna tanıtılmıştır. Sanayi ve Ticaret Bakanlığı tarafından 200 sayfalık bir stratejik plan ve 72 maddelik bir eylem planı olarak sunulan raporun alt başlığı, “2011 – 2014 AB Üyeliğine Doğru”.
AB üyelik maratonunda 35 başlık altında müzakere edilen uyum yasaları arasında “İşletme ve Sanayi Politikası” adı ile tanımlanan bir fasıl yer almaktadır.
AB ile müzakerelerin gereği olarak hazırlanan bu belgede vatandaşlarının refah düzeyini arttırmaya yönelik birçok strateji ve eylem planı, çok koordineli bir şekilde derlenmiş ve sunulmuştur. Sürdürülebilir kalkınma ve rekabet gücünü arttırma gibi önceliklerle, Türkiye’nin güçlü bir ekonomiye sahip olması için gereken eylem planı, uzun vadeli bir vizyon altında toparlanmıştır. İş hayatındakilerin bu belgeyi okumalarında fayda vardır.
Belgede açıklanan stratejiler ve eylem planı ile Türkiye’nin,
- orta ve yüksek teknoloji kullanan ürünlerde Avrasya’nın üretim üssü olması;
- rekabet edebilirliğin ve verimliliğin yükseltilerek, “dünya ihracatından daha fazla pay alan, yüksek katma değerli ve ileri teknolojili ürünlerin üretildiği nitelikli işgücüne sahip, aynı zamanda çevreye ve topluma duyarlı bir sanayi yapısına dönüşümünü hızlandırması,”
amaçlanmaktadır.
Açıklanan sanayi stratejisinde, KOBİ’lerin toplam ihracatta daha fazla pay almaları için desteklenmesi gereği, marka ve teknoloji içeren ürünlere ağırlık verilmesi, mesleki eğitimlerin arttırılması, yeni Ticaret Kanunu’nun yasalaştırılması, e-Devlet hizmetlerinin yaygınlaştırılması, yeni gelir vergisi sistemine geçilmesi, Ar-Ge faaliyetlerinin desteklenmesi, fikri ve sınai hakların korunması hakkında bilinçlendirme yaratılması dahil, birçok önemli hedefler vardır.
Yapısal sorunlara yapısal dönüşüm yaklaşımı nihayet başlamıştır diyelim.
Eğer hükümet bu planda kararlılıkla ilerler ise, iş dünyasında çok önemli ve kalıcı değişiklikler yaşanacağı aşikârdır. Sanayi Strateji Belgesi’ndeki hedeflerin uygulamaya konulması, AB Komisyonu’nun veya AB Konseyi’nin onayına tabi değildir. Dileriz ki, akılcı ve kalıcı bir şekilde uygulamaya konulur.
Gelmekte olan değişimi anlayıp, işimizde ve kişisel planlarımızda (henüz yapılmamışsa) orta ve uzun vadeli stratejik açılımlar yapmanın zamanıdır.
www.sanayi.gov.tr