Finansal krizin bitip bitmediği halen tartışma konusu. Gelişmekte olan ülkelere akan sıcak paralara bakılırsa, başta Çin (kriz, ne krizi??), Brezilya ve Türkiye gibi ülkelerde krizin etkileri tamamen ortadan kalkmış gibi... Avrupa ve Amerika’daki düzelme beklentisi ise, gök kuşağının altındaki küp misali, hep biraz daha ileriye kaymakta.
Bunu gören ‘sıcak para’, durağan ekonomilerde park etmektense, gelişmekte olan ekonomilere çark etmeyi yeğliyor.
Sıcak para gittiği yere bereket getiriyor; girdiği ülkenin parası değerleniyor ve büyümeyi destekliyor. Çıkarken ise ortalığı duman edip çıkıyor.
Gelişmekte olan ülkelere para akışının hızlanarak artacağından endişe eden IMF Başkanı Strauss-Kahn, bu fonlar kontrol altına alınmazsa, yeni bir balon yaratılacak diyor. Kur savaşları gelebilir diyor. İlk davrananlardan Brezilya, geçen aydan beri sıcak para girişlerine vergi koymaya başladı. Kore de gelen paraların mahiyetini inceliyor.
Gelişmekte olan ülkelere sıcak para akışının iki etkisi var: Birincisi, varlık fiyatlarındaki hızlı artış. Genel olarak gelişmekte olan ülkelerin ekonomileri gelişmiş ekonomilere nazaran daha küçük olduğu için, büyük fon akımlarını absorbe etme kapasiteleri sınırlı... Bu da varlık fiyatlarında hızlı bir artışa sebebiyet veriyor. Galiba Türkiye’de şu an böyle birşey yaşanıyor. İdeal bir durum değil, ama hiç yoktan iyidir denilebilir. İkinci etki ise, sıcak paranın terk ettiği Amerika ve Avrupa gibi yerlerde arzu edilen toparlanma gecikiyor.
Amerika’daki ipotekli konut kredilerinin durumuna bakılırsa, bir iki yıl daha ‘skata’ kokuları gelmeye devam edecek gibi.
Son 100 yılın en büyük finansal krizine sebep olduğu düşünülen ‘ipotekli konut kredilerine dayalı bonolar’ ile ilgili sorunlar bitmek bilmiyor.
İpoteğe dayalı borç senetleri, geçen sene bankaların bilançolarında büyük delik açmıştı. Zarar üstüne zarar yazan bankalar, bu sene bu zararların bir kısmını geriye alabilmek için büyük bir hışımla ipotekleri nakde çevirmeye başladılar.
Sadece 2009 senesinde 2.8 milyon konuta alacaklı bankalar tarafından el konmuştu. 2010 senesinde bankalar tarafından el konacak konutların sayısının bunun çok üzerinde olması bekleniyor.
Halihazırda, 7 milyon konut kredisi borçlularının ödemelerini 90 gün veya daha fazla bir süre geciktirdiği raporlanıyor. ABD’de toplam konut sayısının 120 milyon olduğu düşünülürse, her 100 konuttan 6’sının sorunlu olduğu gözüküyor. Geçtiğimiz Haziran ayında 225 bin, Temmuz ayında da 279 bin konuta icra yolu ile el konulduğu belirtiliyor. Ayda ortalama 250 bin konut deseniz, 2010 senesinde 3 milyon konuta daha el konacak demek pek yanlış olmaz.
İşsizlik rakamlarında iyileşme olmadığı için, gayrimenkul piyasası canlanmıyor, bilakis icraların artması bekleniyor. Bu yüzden gayrimenkul fiyatları yükselmiyor, bilakis düşmeye devam ediyor. Amerikan ekonomisinin en önemli göstergelerinden olan ‘mevcut konut satışları’, geçtiğimiz Temmuz ayında, 1995’ten bu yana en düşük seviyesine inmiş. Bir yanda işini kaybedip kredisini ödeyemeyenlerin evleri piyasaya sürülürken, diğer yanda (faizlerin bu kadar düşük olmasına rağmen) ekonominin belirsizliğinden ve ev fiyatlarının düşmeye devam etmesinden dolayı konut talebindeki düşüklük devam ediyor.
Kısır bir döngü var burada; geri dönmeyen konut kredileri sebebiyle alacaklının eline geçerek piyasaya sürülen konutlar yüzünden ortaya çıkan arz fazlası fiyatları düşürüyor; düşen fiyatlar ise, zarar etmeye başlayan konutların bankaların eline geçmesini hızlandırıyor.
İşsizlik verilerinde kalıcı bir düzelme olmadıkça, bu döngünün kırılması beklenmiyor.
Bu noktada enteresan bir veri de göze çarpıyor: Bard College’deki Levy Institute’nin 2004’te yaptığı araştırmaya göre, Amerikalıların % 46’sının elindeki nakit mevcudu 5000 dolardan az. Yani yastıkaltında altınlar yok... Başka bir araştırmaya göre, Amerikalıların % 43’ü her yıl kazandıklarından daha fazla harcıyorlar, yani borçlarını arttırıyorlar. Bu veriler, son 10 yılda dünyanın büyümesinin lokomotifliğini üstlenen ABD tüketicisinin durumunun pek te iç açıcı olmadığına işaret ediyor.
Bu bağlamda tünelin ucundaki ışığın görünmesi için, ABD’deki işsizlik rakamlarında kalıcı bir düzelme ve konut satışlarında kalıcı bir artışın gerçekleşmesi beklenmeli diyorum.
Öte yandan, gittiği yerde harikalar yaratan ‘sıcak para’nın küresel büyümeye etkisi yine de sınırlı kalacaktır.
Yeni tüketiciler ve yeni pazarlar yaratmak için uğraşılsa da, 14 trilyon dolarlık bir ekonominin % 1 büyümesi BRIC hariç birçok gelişmekte olan ülkenin toplam büyümelerinden fazla bir büyüme demektir.
Yer olmadığı için Avrupa’dan bahsetmedik ama, AB devletlerinin de bonkör devlet anlayışıyla yaratmış oldukları kara delikleri kapatmaları ancak yıllar süren mali disiplinle mümkün olacaktır.
ABD ve AB bloklarının toparlanmasının zaman alacağı belli olduğundan, bir süre daha gelişmekte olan ülkelere fon akışlarının devam edeceğini tahmin etmek pek yanlış olmaz. Ama AB ve ABD’nin hissetmediği büyüme d büyüme olmaz.
Tarzan zor durumda ama Çita memnun desek, bugünkü durumu özetlemiş olur muyuz acaba...
Kaynaklar: www.foreclosures1.com, www.ft.com, www.wsj.com,
www.mortgagebankers.org