Bu yazı Şalom’da yayınlandığında, referandum sonuçları belli olmuş olacak. Yine de, yazının bayramdan önce yazılmış olması, güncelliğini kaybettirmeyecek.
Çünkü bu yazı, referandumun sonucuna değil, referanduma giderkenki ruh haline odaklanıyor.
Referandumdan EVET de çıkmış olsa, HAYIR da çıkmış olsa, gözden kaçmaması gereken bir gerçek var. O da ‘polarize olmuş’ olmamız, ‘kamplaşmış’ olmamızdır.
Referandumdan önce, yabancı bankaların araştırma yazıları ibadullah tahminler yürüttüler. Sorular şöyle: Efendim, halihazırdaki döviz fiyatı zaten ‘evet’i içermekte mi, değil mi? Piyasalar, ‘hayır’ çıkarsa ne olur? Borsa zirveden aşağı çakılır mı? El cevap: döviz % 5 çıkar, ama oralardan yine de satış fırsatı olabilir. Hmmm... ‘Hayır’ çıkarsa, iktidarın güvenoyu almamış olacağından hareketle, 2011 seçimlerinden sonra kaos olur. ‘Hayır’ sonucu, geçmişteki koalisyon dönemlerindeki gibi, herşeyin tıkanacağının habercisi olurmuş.
Tabi bunların da bir de ayarı var: Efendim, aslında, ‘evet’ler çok büyük bir çoğunluk ise, iktidarın önü açık, döviz aşağı borsa yukarı. Hayırlar büyük çoğunluk ise, döviz yukarı borsa aşağı.
Sıcak para ile cari açık vererek hızla büyüyen ekonomilere yatırım yaptın mı, diken üstünde durursun böyle. Her an, aniden dönebilecek piyasaları hangi olay tetikler diye referandum-toto oynarlar işte.
Yav, İsviçre’de dakka başı bir referandum yapıyorlar. Üşenmedim, saydım... Son on yılda tam 31 kere referandum yapılmış. Camilere minare yapılsın mı? Dış kapıya mandal takılsın mı? Jet yakıtından alınan vergiler, havacılık için mi kullanılsın, yoksa başka yerlere aktarılabilsin mi? Hayvanların haklarını korumak için avukat tutulabilsin mi? Gibi gibi.. Tek tek soruyorlar, tek tek cevap alıyorlar.
Bir tane araştırma yayını yoktur ki, camilere minare yapılmazsa İsviçre Frank’ı düşer, Nestle hisseleri de çakılır…
Bizde neden önemli bu kadar? Çünkü öyle bir hava yaratılıyor ki, ya hep ya hiç. Evet-Hayır sonucu kadar, yüzde kaçla evet veya yüzde kaçla hayır da önemli tabi. Bu yazıyı okuduğunuzda, bu yüzdeli rakamlardan hareketle neredeyse yapılabilecek tüm yorumlar yapılmış olacak. Az evet’le çok evet’in de farkı var yani…
Hani Temel’in fıkrası vardır: Fadime Temel’e kur yaparken der: “Temel, pilesun ki, saçlarimi ha bole toplamişsam, istemeyrum. Ha accik ucindan açmişsam, pil ki piraz isteyrum. Saçlarimi iyice bole açmişsam, pilesun ki çok isteyrum.” Temel de bunun üzerine, Fadime’ye dönüp der: “Fadimee, o gün pen hiç raki içmemişsam, pil ki istemeyrum; anca pir tek raki içmişsam, pil ki accik isteyrum. Ha içi raki içmişsam, saçina paşina pakmam, ifadeni alirum.”
‘Hayır’cılar, korkuyorlar... Büyük bir çoğunlukla evet oyu çıkarsa, iktidarın tahakkümünden korkuyorlar. İktidar gücünün tekelleşmesinden ve sistemdeki dengelerin bozulmasından endişe ediyorlar. Böyle şey olur mu?
Evet’çiler, evet çıkarsa, sanki sadece anayasanın değişiminin değil de, şimdiye kadar iktidarın yapmış olduğu herşeyin doğruluğunun tescil edilmiş olacağını, dolayısı ile de bir sonraki seçime güçlü gireceğinin hesabını yapıyorlar. Ayaklarına takoz olan her şeyi böylece bertaraf edebileceklerinin hesabını güdüyorlar. Öte yandan, yüksek bir ‘hayır’ çıkarsa, evet’çiler için her şey bitmiş anlamına da geleceğinden, korku ile, olanca güçleri ile hayır’a karşı kampanya yürütüyorlar.
İşte bu noktada işler zıvanasından çıkıyor: Başbakan, Meclis’te iktidar partisinin % 65 çoğunlukla temsil edilmesine rağmen, “Ayağımızda prangalar var” diyebiliyor; insanlar tatilden erken dönüp, bir oy bir oydur’un peşinde koşuyor; Umre’den uçakları erken kaldırıp yüzbinlerin vereceği oyları kaçırmayalımın hesabı yapılıyor.
Ben HAVET diyorum. Bu mümkün olmadığı için, oylar 50-50 dağılsın, bir oy farkla da ya evet ya hayır çıksın istiyorum. Bu ne bir başlangıç ne de bir son. Ne de bir hesaplaşma. Başka referandumlar da yapılır elbet (ama bu şekilde olmaz inşallah). Pakette istediğim değişiklikler var, istemediklerim de var... HAVET...
Ama bu bölünmüşlük böyle gitmez. Karşı tarafı düşman görme eğilimi demokrasiyi yüceltmez. 50.0001’le bir tarafta toplananlar, 49.9999’la diğer tarafta kalanlara tahakküm edemez.
Devir, diyalog ve uzlaşma devridir. Ortak ve mümkünse uzak erimli hedeflere doğru çalışma devridir.
Tek parti iktidarlarının ekonomi için iyi, koalisyonların tıkaç olduğu algısı, hatta gerçeği, belki de artık bozulmalıdır. Ekonomimiz gerçekten sağlamsa, o zaman insanlar evet ya da hayır tercihlerini yaparken kafalarının arkasında ekonominin çökeceği tehdidini hissetmeyecektir.
Bugünkü kısır döngü bir yerinden kırılmalıdır.
Referandumdan HAVET çıkarsa, belki bu gerçek bir kez daha gözler önüne serilmiş olacaktır.