Geçen hafta hayatımda ilk kez Harbiye’deki Radyo Evi’ne gittim. Oldukça etkilendim. Ana kapıya gelmeden evvel kurulan platformda orkestra elemanları bir caz konseri vermeye hazırlanıyorlardı. Gençler binaya çıkan geniş mermer basamaklarda oturmuş güneşleniyordu.
Ne işim vardı Radyo Evi’nde?
Gerçi geçen haftaki gazetemizde konuya geniş yer verildi. Ancak ben de payıma düşeni yazmasam eksik bir iş yapacakmışım gibi geldi. Daha doğrusu, O’nu bir kez daha anmak istedim.
Biz Şalomcuları Radyo Evi’ne Banu Hanım davet etti. ‘Yaşamın Sürüklediği Yerde – Erol Güney’in Yaşam Öyküsü’ adlı filmin yönetmeni olarak, filmi TRT’nin düzenlediği belgesel yarışmaya dahil etmiş; izlememize vesile olmuştu.
***
Erol Güney’i, biraz Silvyo Ovadya, biraz da Liz Behmoaras sayesinde yirmi yıl önce tanıdım. Tel Aviv’den İstanbul’a her ziyaretinde biraraya geldik. Sohbetleri sırasında bir kelime kaçırmamaya özen gösterdim. Ölümünden bir yıl öncesine kadar Şalom’a her hafta düzenli olarak köşe yazısını gönderirdi. Bunun yanı sıra İstanbul’da yaşadığı yıllarda Sabahattin Ali, Melih Cevdet Anday, Orhan Veli, Oktay Rıfat ve Nurullah Ataç gibi dönemin ünlü edebiyatçılarıyla Fransızca ve Rusça’dan çevirdiği klasikleri Türk Edebiyatı’na kazandırdı. Abidin Dino’larla beraber oldu. Halikarnas Balıkçısı’yla ilk Mavi Yolculuk’u gerçekleştirdi. Karizmatikti. Etrafında hep kadınlar vardı. Türkiye’de zamanında biraz da hakkı yenmiş bir insandı. Nitekim ıskat oluşuna o kadar kızmıştı ki, 25 yıl boyunca o çok sevdiği Türkçe’yi ağzına almadı.
Erol Güney, nam-ı diğer Mihael Rottenberg hayatınızda çok az rastlayabileceğiniz sıradışı insanlardan biriydi. Hani etkisi ömür boyu sürer, derler ya, aynen öyleydi. 94 yaşında aramızdan ayrıldığında hala gençti.
***
Gelelim Banu Yalkut Breddermann ile Erol Güney arasındaki bağlantıya.
Banu Hanım Almanya’da yaşıyor. Edebiyatla ilgileniyor. Bundan birkaç sene evvel eline geçen bazı klasik eserlerde çevirmen olarak Erol Güney adına rastlıyor. Merak edip internete giriyor. Ve Güney’in gazetemizde yazdığı yazılardan ötürü Şalom’a ulaşıyor. Yazışmaların ardından iki arkadaşımızla görüşüyor. Yolun başlangıcı bu. Çok etkilenen Banu Hanım, Tel Aviv’e Erol Güney’in yanına gidiyor. Sonuçta çekimi iki yıl süren bir film ortaya çıkıyor.
Biz bu olaydan çok mutluyuz. Gerçi daha öncede ‘Erol Güney’in Ke(n)disi’ adlı muhteşem bir kitap yapılmıştı. Gene de dileğimiz her yaş kesiminin Erol Güney’i tanıması. Kendisini her fırsatta anarken, yüzümüzde bir gülümseme belirmesi, onu ne kadar sevdiğimizin bir kanıtı.