“Düğünler, en unutulmaz, en güzel, en mutlu, günlerimiz...” diye başlayıp romantik, romantik devam edeceğimi sandınız değil mi? Maalesef !!! Evet, bende severim düğünleri ama bu güzelim organizasyonun sonundaki; şu bildiğimiz ‘tebrikler’ faslı yok mu, insanın canından bezdiriyor. Önümüz yaz, sıcaaak mı sıcak, hepimiz muhallebi kıvamına gelmişiz... Öööle yüzlerce kişinin arasında sıkışıp kalmayı kim ister bir türlü ilerlemeyen bir ‘sırada’ yer almak; doğrusu bu ya, beni ‘bayıyor.’ Sonra bir konu daha var, madem tebriklere gireceğiz o zaman niye imza atıyoruz. Sözüm meclisten dışarı, aslında asla bizim düğünlerden bahsetmiyorum, bizler hiç öyle şeyler yapar mıyız ki? Düğün ‘sevgili hazanımızın’ “besimantooooov” namesini müteakiben; yüksek seviyeli, kültürlü insanlar topluluğu olarak, tüm medeni toplumlarda olduğu gibi düzgün ve intizamlı bir şekilde, kimse kimsenin önüne geçmeye çalışmadan alt alta, üst üste, bir görüntüyü asla ve asla sergilemeden hele hele birbirimizi ezermişçesine yer kapmaktan çok uzağızdır... Ez muy kibar janiiiim...
Çalışma hayatımın, her şey yolunda giderse tek ‘istirahat’ günü ile sebeb-i hayatımız evlatlarımızın şu aralar ‘mümkün olabilen tek’ izdivaç günleri çakışınca ‘nasıl yapsam da geçerli bir mazeret yaratarak bu düğüne gitmemeyi başarsam’ planlarım genelde; her yere icabet etmeyi kendine görev edinmiş gönüllü ‘onörcü’ dünyalar tatlısı eşimden döner. Aslında bir kere başarıp da üşengeçliğimi yenersem gerisi kolay, sonuçta ben de severim düğünlere gitmeyi de, bilirsiniz işte gözümde buyur pazar pazar, börtü böcek dururken kravat, jaket, giyinip gitmek... Değil mi ama?
Bizim buralarda değilse de Seyşeller’deki düğünlerde anlattıklarına göre acayip şeyler oluyormuş bu tebrikler sırasında. Yakışıklı, altın sırma üniformalı sinagog görevlisi, hazanın son namesinden sonra buradan öteye geçmeyiniz bariyerini açmasına fırsat bile kalmadan koridor doluyor. Belli ki sportif bir toplum. Anlaşılan ‘salon 100 m engelli’de madalya sahibi davetliler çoğunlukta. Sıranın önlerinde yer kapmak yeterli mi? Asla! Zira burada da dahili ve harici engeller var. Buradaki başarı biraz stratejiye bağlı. Düğünden önce sevgili eşiniz ile ‘rakipleri atlatma konusunda’ ortak bir strateji üzerinde anlaşmış olmanız gerek. Ancak böyle başarılı olabiliyorsunuz çiftlerin aynı anda tebriğe çıkacakları ve iki ayrı yerden başlama aldıkları düşünülür ise 2x25 metre bayrak yarışına da hazır olmak gerek... Genelde söyle oluyor(muş); erkeklerin tören sırasında yaklaşabileceği en yakın mesafe malum; gelinle damadın da girdiği, kırmızı halı koridorunun başı... Erkek tarafı duanın son çeyreğinde, kimsenin çaktırmadan -rakipleri uyandırmamak acısından- yavaş yavaş bu koridordaki bariyere en yakın yerde yerini alır... Maksat; start verildiğinde iyi bir yerde olmak. Bu sırada 2. yarışmacı olan, bayanlar tarafının verdiği avantajı kullanmak üzere yandan yandan -kestirmeyi sağlayacak olan- 2. koridor boyunca, ilerlemeye başlar... Bunun için en uygun zamanlama “devlet büyüklerimiz başımızdan eksik olmasın” dileklerinin okunduğu bölümdür, bu bölümde geç kalırsanız bu taktik ise yaramaz, yine en gerilerde kalırsınız. Aman çok acele etmeyin, düğünde hahambaşı var ise; adettendir, saygıdandır sakin kendinizi kaptırıp da onun önüne geçmeyin... Vakit geldiğinde tüm kibarlığınız ve asilliğiniz ile kendinizden emin bir ifade ile “ay pardon vapurumuz var da ala ora sinko, ona yetişecektik”, “bizim prima ermano önde kaldı onu bulmam gerek”, “gramamaya yardım etmem bak beni dinlememiş kalkmış düşecek şimdi” gibi karşı tarafı bir çırpıda önce şaşkına çevirecek sonra ve ikna edecek, geçerli, inandırıcı hikâyeler bulmalısınız. İşte kreativite burada gerekli. Bütün bu önce tebrik etme telaşı içinde aman unutmayın; her daim güler yüzlü olun, tüm tanıdıklara selam verin, sizden önde olanlar ile diyalog kurmayı tercih edin ki öne geçebilmeniz için sebebiniz olsun ve de en son olarak kravatınız ile kaşkolunuzun bozulmamasına, ceket düğmenizin kopmamasına dikkat edin. Unutmayın yıllar sonra bile sizler halen videoda koşuştururken, görüneceksiniz... Kameraları, sıkı bir kontrol altında tutmayı ihmal etmeyin... Hele hele kameralara yakınındayken asla ve asla; gelini annesinin şapkasından, kız kardeşin ayakkabılarından, görümcenin büstiyerinden konuşmayın... Aynen hepsi kayıt altına alınıyor haberiniz ola... Rezil olursunuz alimallah...
Gras a dyö vardınız, çıktınız 3 – 4 basamağı -Seyşellerdeki sinagog da ayni bizimki gibiymiş demek ki- artık sıra size geldi, diyelim ki erkek tarafı sizden ve kız tarafını tanımıyorsunuz, unutmayın kendinizi tanıtın, gelinin erkek kardeşinin karısına... (ke no manke o da eli sıkılacaklar arasında) başlarsın anlatmaya; ben Mordehay (bu arada bizim Mordehay’ın de eli kulağındadır. Okumaya!! Giden Amerikalılar tek tek dönüyorlar... Başlar şimdi suupriz partiler felan...) Devam edersin anlatmaya; “Ben damadın dedesinin ermanosuyum... Elimize doğdu Eraniko, na asibiva bu kadardı doğduğunda, bir gün hiç unutmam...” Arkada bekleyenler? Aman caniiim iki dakika, patlamadılar ya, abimin torunu her gün evlenmiyor ki... Değil mi ama?
Mayısın ikinci haftası güzel bir okazyon var. Klan üyelerinden bir kızımızı evereceğiz... Dedenin söylediği gibi “el kadardı doğduğunda…” O günden beri çoook şeyler paylaştık hep yan yanaydık. Okul açıldığı günler yuvaya, ilkokula ben götürdüm onu oğlumla birlikte, güzel bir bebekti, güzel bir genç kız oldu... Biz kız filan vermeyiz gruptan dışarı; damadı pek sevdik, onayladık... Artık bir oğlumuz daha oldu... Neve Şalom’daki düğün sonbaharda, kon bueno. Bir dahaki yazımda kısmetse oralardan haberler getireceğim size… O zamana kadar...
Sevgiyle kalın...