14 Mayıs günü IMF Başkanı Dominique Strauss-Kahn (DSK), New York Sofitel Times Square Oteli kat hizmetçisi 32 yaşında Gineli Nafissatou Diallo’nun cinsel taciz ve tecavüze teşebbüs şikayeti üzerine tutuklandı. Rikers Island hapishanesinde beş günün ardından kefaletle ev hapsine alındı. Manhattan’ın en şık semtlerinden TriBeCa’da aylık 50.000$’a kiraladığı 600 m2’lik ‘altın kafes’te, bileğinde elektronik kelepçesi, kapısında polis arabası, ‘savunmak için değil kazanmak için’ dava alan New York’un en iyi ceza avukatlarından Benjamin Brafman ve ekibiyle savunmasını hazırlamakta.
Yargılama sonunda adalet yerini bulacaktır ancak benim bu ay köşeme taşımak istediğim, olayın Fransa’daki yankıları... DSK’nın tutuklanması gündeme bomba gibi düştü. Medyada ABD ile Fransa adalet sistemlerinin farklılığı tartışmaya açıldı. Bir Fransız cumhurbaşkanı adayının ekranlara yansıyan kelepçeli hali ve ilk kefaletle serbest bırakılma talebinin reddi Fransızları şok etti, diğer yanda uzun süre mağdurdan hiç kimse bahsetmedi.
DSK’nın kadınlara olan ‘özel’ düşkünlüğü, o güne kadar cazibesini arttıran bir özellik olarak değerlendirilirken bir anda tüm kirli çamaşırları ortaya dökülüverdi. Gerçek olan şu ki kadında olsun erkekte olsun ‘séduction’(etkileme, cezbetme, baştan çıkartma) Fransız sosyal yaşamının ayrılmaz bir parçasıdır ve tüm sosyal ilişkilerde mevcuttur. ABD’deki puritanism’in aksine, alışverişten iş hayatına, komşuluktan devlet dairesine, hatta restoranda bile müşterinin garsonla ‘flört etme hali’ doğal karşılanır. İyi servis almak ya da işinizin görülmesini istiyorsanız mutlaka bu küçük oyunu oynamak zorundasınız. Hele erkek yönünden bakılınca Don Juan’dan Casanova’ya ‘latin lover’ geleneğinin kabul gördüğü bu toplumda, séducteur olmanın şöhretiyle övünmeye ve pohpohlanmaya sıklıkla rastlanır.
2008 yılında emrinde çalışan, Gana operasyonlarından sorumlu Macar Piroska Nagy’yle ilişkisi nedeniyle IMF İcra Kurulu tarafından ‘muhakeme hatası’ yapmakla suçlanan DSK, beyanında ilişkinin özel hayatı dahilinde gerçekleştiğini, görevi kötüye kullanmadığını, kimseye herhangi bir avantaj sağlamadığının altını çizmiş, eşi Anne Sinclair de blogunda ‘’Herkes bilir ki her çiftin başına bu tür olaylar gelebilir. Bu bir gecelik macerayı geride bıraktık, sayfayı çevirdik. Birbirimizi halen ilk günkü gibi seviyoruz’’ diye yazmıştı. ‘Sexus Politicus’ kitabının yazarlarından Christophe Deloire bu tür bir olayın Fransa’da ortaya bile çıkmayacağını, basına sızmayacağını belirtiyor. ‘’Bizde bir dolu politikacı ailesine, dostlarına, hatta metresine özel avantajlar sağlar ama çoğu hasıraltı edilir’’ diyor.
Bu noktada elmalarla armutları ayırmak gerekiyor. Consentement (yani iki tarafın ortak rızasıyla) olan ilişkiler Fransızların pek umurunda değil… Farklı kültürel bakış açıları nedeniyle Fransa’da bu tür haberler fazla ses getirmiyor, çiftin özeli denip geçiyorlar. Son seçimlerde hem Sarkozy’nin hem Ségolène Royal’in eşleriyle ilişkilerinin bitmiş olması gizlenmiş, seçim ertesinde her iki ilişki de sona ermişti. Clinton/Lewinsky skandalı bile Fransa’da pek umursanmamış, DSK’nın Paris’in kimi sıradışı club échangiste’leredevam ettiği de hiç manşet olmamıştı.
Fakat kendisiyle röportaja gelen kadın gazetecilere aşırı ısrarcı davranması, görüşme ertesi sonu gelmez mesajlarla tacize devam etmesi tanıkların beyanlarıyla ortaya çıkınca işte o noktada işler renk değiştirdi. ‘Vie privée’ (özel hayat) konusunda Fransız kanunlarının çok daha kısıtlayıcı olması gazetecilere engel teşkil etse de DSK gibi kimi politikacıların bu davranışlarının medya tarafından bilinmesi ama bilmezden gelinmesi, yok sayılması, konuşulmaması tartışmaları oldukça alevlendirdi. Kadın hakları savunucuları Fransa’da machisme’in (maçoluk) oldukça güçlü bir gelenek olduğunu, cinsel tacizden muzdarip kadınların özellikle tacizi yapan patronları, mevki sahibi, güçlü ve zengin erkeklerse, şikayette bulunmaktan kaçındıkları, sözlerinin ciddiye alınmaması ve işlerini kaybetme korkusu ile çekindiklerinin altını çizdi.
Konu bir kez açıldıktan sonra medyatikleşti, herkesin bir diyeceği vardı. Michel Taubmann da bu tartışmaların orta yerinde kendini buluverdi. DSK olayının patlak vermesinden kısa bir süre önce Taubmann’ın ‘Le roman vrai de Dominique Strauss-Kahn’ (DSK’nın Gerçek Romanı) kitabı yayınlanmıştı. DSK’nın marksist bir ekonomistten bugüne parkurunun anlatıldığı biyografisiydi bu kitap... Kitabın dökümanlara dayandığını, iki yıl boyunca onlarca tanıkla görüşme yaptığını, hatta son bölümün tamamını Tristane Banonolayına ayırdığını söylese de yazar gerçekleri yeterince yansıtmadığı iddiasiyla ciddi eleştirilerden kurtulamadı. Gazeteci Banon 2007 yılında katıldığı bir televizyon programında yazmakta olduğu kitabı için röportaja gittiği DSK’nın kendisine tecavüz teşebbüsünde bulunduğunu iddia eder, sözleri tv’de sansürlenir. New York olayının ertesi günü Banon’un sosyalist partide üst düzey yönetici olan annesi Anne Mansouret olayı bildiğini teyit eder; kızını şikayet etmekten vazgeçirdiği için çok pişman olduğunu, bu olayın kızının ruh sağlığında ciddi yaralar açtığını belirtir. Banon ve avukatı ise ABD’deki davayla ilişkilendirilmek istemediklerini ve şimdilik suç duyurusunda bulunmayacaklarını açıklarlar.
DSK haziran ayında Sosyalist Parti’nin (PS) ön seçimlerinde, adaylığını resmen açıklamadıysa da, PS’yi temsil edecek favori ve Mayıs 2012 seçimlerinde Sarkozy’ye karşı en güçlü bir aday olarak kabul görmüştü. Bu skandal DSK’nın politik hayatına muhtemelen nokta koyduğu gibi PS’i de derinden yaraladı. Şimdilerde sondajlarda favori gösterilen François Hollande ile mevcut genel sekreter Martine Aubry’nin partiyi seçimlerde temsil etmek için mücadele edecekleri bekleniyor.
Bir yanda ‘herkese adalet’ diyarı ABD’de sanığın servetinin ve avukatların astronomik ücretlerinin adaletin satın alınamayacağı olgusunu kirlettiği, diğer yanda kadın/erkek, zenci/beyaz, Müslüman/Yahudi, fakir/zengin, hizmetçi/cumhurbaşkanlığına aday, özel hayatın soruşturulması/özel hayatın korunması, Fransız adaleti/Amerikan adaleti tartışmalarının daha uzun süre medyayı meşgul edeceği kesin. Olayın öncesinde verdiği bir demeçte üç konuda (para, kadınlar, Yahudilik) kendisine tuzak kurulabileceğini belirten DSK derin bir komploya mı kurban gitti yoksa önüne geçemediği kadın düşkünlüğüne mi, önümüzdeki aylarda hep beraber göreceğiz.