Çok sevdiğim bir laf vardır; “Eğer iki kişi her konuda aynı düşünüyorsa, düşünmeyi sadece bir kişi yapıyordur.” İki kişinin hem iş, hem sağlık, hem politika, hem seyahat gibi konularda her zaman aynı fikirde olması imkânsızdır, öyle gözüküyorsa da politiktir bu durum. Evlenmeyi kafaya koymuş ve erkek arkadaşının her dediğine katılıyormuş havası yaratan ‘uyumlu’ bir kız arkadaş veya işverenine yaranmak için gerçek fikrini söylemekten kaçınan ‘örnek’ bir eleman gibi. Anlayacağınız biri aşırı uyumluysa, istisnalar haricinde büyük ihtimalle aşırı da sahtedir. Ancak zıt olduğumuz konularda da birbirimizi dinleyebilmek, diğer insanın bakış açısını anlayabilmek, hâlâ karşı isek de saygı gösterebilmek bir erdemdir. Suçlamak, kendimizle yüzleşmemek, “hata mı yaptım acaba?” diye kendi içimize dönmemek için en kolay defanstır; “Hatalısın, fanatiksin, sensin…” demek.
***
Burada sevdiğim deyişlerden bir ikincisini devreye sokmak gerekir; “Anlaşmama konusunda anlaşmak”. İki tarafın da saygılı bir biçimde görüş açılarını belirttikleri ve orta yolu bulamadıkları anda söylenen bir sözdür bu. Türkçede bu lafın pek kullanılmaması veya bu davranış biçiminin benimsenmemesi yanlış bir algıdan dolayı meydana gelir. Anlaşmama konusunda anlaşma, bir kişinin pes etmesi olarak algılanabilir; hâlbuki işin doğrusu bundan çok uzaktadır. Anlaşmayacağımız konusunda anlaşmak, bazı konuların çok göreceli olduğunu kabul etmektir sadece. Bazı konular egoizmin katkısıyla çıkmaz bir yola girer; örneğin bir insana dini konusunda inanmadığı bir şeye, ya da bir rengin diğerinden daha güzel olduğuna ikna edemezsiniz. Benim için mavi renklerin en güzelidir; bir nazar boncuğunu, denizi ve huzuru anımsattığı için. Sekiz yaşındaki bir kız çocuğu için ise bu renk pembe olabilir; akide şekeri ve Barbie bebektir ona mutluluk veren şimdilik. Dini inanışlar da böyle hassas bir konudur; bu yanlıştır diyemezsiniz karşınızdakine çünkü herkesin kendi ile Tanrı arasındaki ilişkisi özeldir. Anlaşmama konusunda anlaşılmalıdır, özellikle de hassas konularda. Vazgeçmek, karşısındakini ikna edememek, kandırmamak, havlu atmak değildir bu, sadece sizden farklı olana saygı göstermektir. Bu kendi fikirlerimizi savunmayacağız da demek değildir, tam tersi bizi rahatsız eden konularda fikrimizi belirtmek en doğal hakkımızdır. Üniversite eğitimimden bana kalan en güzel artılardan biri de karşı olduğum konular hakkında fikrimi duyurmamdır, karşıt fikir duymak istemeyenler tarafından fevri, sinirli gibi tanımlamaları göze almak pahasında da olsa. Nihai amaç iletişim pencerelerini kapamamaktır. Ötekini anlayamasak da, egomuzun tavan yapmasını önlemek…
***
Çocukluğumdan beri Burgaz Adalı arkadaşlarımla “Kimin adası daha güzel” tartışması yaparız; beş yaşından otuz beş yaşına fazla büyüyemedik konu adalarımıza gelince. Ancak Burgazlılar 1-0 öne geçtiler son senlerde; pazar günleri akın akın turist yok, yan yana incik boncukçu yok, dürümcü kumpirci yok. Burgaz Ada hâlâ çocukluğumuzdaki gibi, keşke Büyükada da öyle olabilse…