Geçtiğimiz hafta Ortadoğu Dörtlüsü, ‘gerginliğe sebep olan ve katılımcıların hayatını riske sokan’ yardım filolarının engellenmesi için ülkelere çağrıda bulundu. Bu önemli bildirinin ikinci Gazze filosunun hareket tarihinin belirlenme çabaları sırasında açıklanması dikkat çekici.
İlk yardım filosu Mayıs 2010’da Mavi Marmara önderliğinde yola çıkmış, Gazze açıklarındayken İsrail’in uyarılarına aldırmadan Gazze’ye uygulanan deniz ambargosunu delmek amacıyla yoluna devam etmişti.
Olay Türk basınında ‘İsrail uluslararası karasularında Türk gemisine saldırdı’, İsrail’de ise ‘Silah yüklü olabilecek gemiyi durdurmak için askerlerimiz cesurca ülkeyi korudu’ olarak yer almıştı.
Bu hafta ise BM’nin konu ile ilgili raporu açıklanacak. Raporun sonucu ne olursa olsun, bu olaydan akılda üç şey kaldı: 9 kişinin hayatını kaybetmesi, Türkiye-İsrail ilişkilerinin daha da kötüleşmesi ve İsrail’in dünya kamuoyundaki imajının zedelenmesi.
İkinci bir Gazze filosunun yola çıkacağı açıklandığında İsrail, daha ilk günden Gazze’deki ambargonun aşılmasına izin vermeyeceğini açıkladı.
“Mavi Marmara olayından önemli dersler aldık” diyen İsrail’in o zamanki temel hatası yaklaşan tehlikeyi öngörememesi ve istihbarat eksikliğiydi. Bu sene ise çok daha politik bir taktik uyguladı.
Gazze’deki ablukanın ülke güvenliği için ne kadar hayati olduğunu dile getiren İsrail, uluslararası kamuoyundan destek istedi. İsrail ayrıca, birçok platformda gemilerin amacının Gazze halkına yardımdan çok, ambargoyu bozarak denizde, Hamas’a silah sağlanmasına olanak sağlayacak bir koridor açmak olduğunu dile getirdi. İsrail bir yandan askeri tatbikatlar yaparak ambargoyu deldirmeyeceğini gösterirken, bir yandan da diplomatik yollar kullanarak geçen seneki gibi bir karşılaşmayı engellemeye çalıştı; filonun limandan ayrılmadan durdurulması için katılan gemilerin sigortasından, belgelerinin güncelliğine kadar her şeyi incelettirdi.
Başta ABD olmak üzere birçok ülkenin vatandaşlarını filoya katılmamaları konusunda uyarmaları, Türkiye’nin teknik nedenlerle filoya katılmayacağını duyurması ile beklemekten sıkılan kalabalık, 1500’lerden 300 kişiye kadar geriledi.
İki filo arasında dikkat çekici önemli bir fark var. Geçen seneki filo amacının, Gazze’ye insani yardım ulaştırmak olduğunu söylerken, bu seneki filoya katılanlar Obama’ya yazdıkları mektupta açıkça Gazze halkı için hiçbir yardım malzemesi taşımadıklarını belirttiler. Sadece bu açıklama bile, bu organizasyonun amacının Gazze halkına yardımdan çok İsrail’i zor durumda bırakmak olduğunu, Hamas’a silah sağlamak isteyen grupları engellemek için deniz ablukasını başlatan İsrail’in de bu konudaki ısrarında haklı olduğunu gösteriyor.
Uluslararası yardımın önemli bir ekonomik değer olduğu Gazze’ye Aşdod Limanı’ndan veya Mısır’ın Refah Kapısı’ndan teslim edilen ‘silah hariç’ yardımlar halka ulaştırılıyor. Kızılay, Aralık 2008’den bu yana tüm yardımların İsrail üzerinden Gazze’ye ulaştırıldığını belirtirken, Kızılhaç yetkilileri Gazze’de insani kriz olmadığını belirtiyor. Gazze’yi gezen gazeteciler sahil boyunca uzanan 5 yıldızlı otelleri, lüks alışveriş merkezleri, marketlerdeki ürün bolluğu ile mutlak refah duygusunun bölgeye hâkim olduğunu düşünüyorlar. Gazze’de hayatın daha iyi olduğunu, yabancı gazeteciler, yardım örgütleri gibi Hamas da söylüyor. Geçen hafta yayınladığı resimler ile Hamas, kendi yönetimi altındaki halkın daha mutlu ve eskiye nazaran refah içinde yaşadığını belirtiyor.
Gazze’de yoksulluk olabilir ancak yoksulluk ayrı şey, insani yardıma muhtaç olmak ayrı şey. Gazze için yola çıkmak isteyen gemilerin amacı Gazze halkına insani yardım ulaştırmaksa bunun başka yolları mevcut. Ancak burada amaç ablukayı kırmak ve İsrail’i provoke etmek olarak gözüküyor. Gazze, kendisini tanımayan Hamas’ın elinde olduğu sürece İsrail, Hamas’ın eline silah geçmemesi için, kendi güvenliği için hayati önem taşıyan ablukayı kaldırmayacak. Ancak bu konu her yönden incelendiğinde, ablukanın varlığının birçok yönden Hamas’a yaradığı ve İsrail’e karşı yürütülen gayrimeşrulaştırmada eline önemli bir koz verdiği de göz ardı edilmemeli.