NEDİM BÜYÜKABOLAFYA
Üç-dört aylık trekking turlarından sonra Atilla’nın rehberliğinde 15 kişilik çekirdek bir grup oluşturduk. Bizim için gidilecek yerin hiçbir önemi yoktu. Hep beraber olmak, ateş başında muhabbet etmek yeterliydi.
Doğaya ve doğala olan tutkum bu turlarla başladı. Zaman ilerledikçe ben dahil 5-6 kişi dağcı olabilmek için neler yapmamız gerektiğini araştırdık. Atilla bunun için ciddi bir eğitim almamamız gerektiğini fakat bu eğitimi kendisinin değil bir başkasının vereceğini söyledi.
Bizim Atilla’ya güvenimiz tamdı. O AKUT’un resmi olmasa da temellerini atan altı kişiden biriydi ve herkes bilirdi ki o bu konularda çok deneyimli idi. Fakat onunda Atilla’nın dediği oldu. Eğitimi arkadaşı ve AKUT’un resmi kurucularından olan Alper verdi.
Atilla’nın bizi neden Alper’e yolladığını hep merak etik. İlk gün Alper’in ilk cümlesi “doğa ile mücadele edilmez, sadece uyum içinde beraber yaşanır”dan çok etkilenmiştim. İkinci gün ve ikinci cümle “artık profesyonel düşünmelisiniz; bugün burada arkadaş olduğunuz kişi ile yarın kavga edebilirsiniz. Ama unutmayın ki dağda hayatınız tehlikeye girdiğinde size yardım edecek yegâne kişi kavga ettiğiniz kişidir. Kavgayı şehirde bırakmalısınız ekip olduğunuzu unutmayın’. İkinci ders de bitmişti.
* * *
Her mevsim değişiklinde doğada ve doğayı paylaşan tüm canlılarda bir değişim olur. Özellikle yaza girerken toprakta bir güzelleşme, güneşe karşı bir özlem, açılma ve değişim gözlenir. Bu tarz hareketlilik biz insanlarda da sıkça gözlenir. Özellikle bayanlar gerek uzun süreli, gerekse kısa süreli değişikliklerde bulunurlar. Uzun süreli değişikliği tercih edenler çareyi estetik ameliyatlarında, kısa süreli değişikliği tercih edenler ise çareyi kimyasal tedavilerde yani botoksta çare ararlar. Kimileri estetik ile bir yandan oralarını-buralarını gerdirirken, ötelerini-berilerini bozarlar, kimileri de botoksla ver kimyasalı boşlukları doldururlar. Botoks tedavilerinde yaz sonu hop eski durumlara dönüş kaçınılmazdır.
Bunlar hep doğayı ve doğallığı bozan hareketlerdir. Yapılan değişiklikleri ilelebet koruyabilen kadın görülmemiştir buna Ajda Pekkan dahil.
Her şeyde değişim olur da bizim futbol takımlarımız geri kalır mı? Takımlarımız kadınlarımızın tersine botoks uygulamasını ara transfer döneminde yaparlar.
İlk yarıdaki kötü gidişi sanki sihirli bir botoksla değiştirebileceklerini zannederler. Bu işlem genellikle hüsranla biter. Bunun ardından sezon bitiminde hemen estetik ameliyatına başlarlar. Botoksu kabullenmeyen bölgeye estetik uygulamaya çalışırlar. Ameliyat başarılı olmasına olmuştur amma bu sefer etraf bozulmuştur. Hadi hop etrafına ya estetik ya da botoks yapılır. Her sezon bir dünya bedelle ameliyat edilen bölgeye bir ameliyat daha.
Artık ne takım, ne ruh, ne ekip, ne lider kalmıştır; değişiklikler takımı yormuş ve parçalamıştır. Çekiştirmeden takımın neresi doğal neresi değil belli değildir artık.
Takımlarımızın botoks uygulaması ile ilgili küçük bir örnek vermek istiyorum. Kahramanımız Bursasporlu Kenny Miller; kendisi geçen sezon ara transferde Bursaspor’a transfer edildi. Bay Miller İskoç liginde ilk yarıda tam 21 golle gol kralı. Sezonun ikinci yarısında Bursaspor’da beklenti büyük…
Miller gerçekten çalışkan, gayretli, pozisyonları iyi takip eden ama bal yapmayan arı misali. Lig bitiminde Bursaspor adına attığı gol adedi tam tamına üç(3) tane. İşin ilginç yanı Bay Miller ilk yarıda attığı 21 golle İskoç liginde gol kralı oluyor.
Nasıl durum ama?
Size başka bir olayı daha hatırlatmak isterim. Bu sefer kahramanımız Galatasaray. Galatasaray Fatih Terim’i ilk olarak takımın başına getirdiğinde, takımın üçte biri yabancı, üçte biri genç transferler, kalan üçte biri ise alt yapıdan gelen gençlerdi. Bu takım birlikte sabırla çalışmanın sonucu olarak tam dört yıl ardı ardına şampiyonluk, sonrasında UEFA Kupası ve Süper Kupa’yı kazandılar. Birlikte geçen bu dört sene onlara takım, ekip olma ruhu kazandırdı ve sonunda bugün birçok takımın hayallerini süsleyen kupaları kazandılar. Peki şimdiki durum ne? Açıkça SIFIR.
Geçen günlerde Acun Ilıcalı’nın da söylediği gibi futbol artık bir ‘şov dünyası’ olmuş.
Bizim takımlarımız dünya bedel ödeyip +30 yaş sporculara süper emeklilik yaptırırlarken, alt kümelerdeki yeteneklere üç kuruş parayı çok görüyorlar. Daha dün Hakan Şükür’le alay ediliyordu, bugün Semih Şentürk hala ‘yedek golcü’ olmaktan kurtulamadı. Sadece bonservis bedeli olarak 14 milyon Avro ödenen Daniel Guiza’nın maliyeti 5x 3,5 milyon Avro +14 milyon=31,5 milyon Avro. Neymiş İsponyol Boğası. Dahası var. Rodrigo Tabata, bir botoks operasyonu ile Beşiktaş’a geldi. Bonservisi 8 milyon Avro; hop ver Araplara. Delgado; al 5 milyona, sonra ver bedavaya… Misimoviç; ver 8,5 milyon Avro’yu sonra sakız çiğnedi diye 4 milyona salla gitsin. Ya Linderoth, Lincoln, Elano bilmecelerine ne demeli. Elano geçtiğimiz yarı sezonda Brezilya’da harikalar yarattı. Alex De Souze bile ancak 6-7 yıldan sonra tam anlamı ile verimli olmaya başladı. Şimdi Fenerbahçe’de onuncu yılını kutlayan Alex daha yeni yeni takımın lideri olmaya başlıyor…
Demek ki neymiş önce doğallığı korumalı, sonra ekip ve takım ruhu kazandırılmalı…
Unutmadan hatırlatayım “ani hareketler sadece sinek yakalamaya yarar.”