MATOT - KIZGINLIK

Rav İzak ALALUF Köşe Yazısı
20 Temmuz 2011 Çarşamba


“Vayomer Elazar Akohen… Zot Hukat atora – Elazar Hakohen şöyle dedi: Bu Tora’nın hokudur.”

Peraşamızda savaştan dönen generallerin gereğini yapmadıklarını gören Moşe’nin onlara olan kızgınlığını okuyoruz. Hemen ardından da ele geçirilen ganimetin Kaşer yapılabilmesi için Elazar Akohen’in verdiği talimatlar göze çarpmaktadır. Burada sorulabilecek soru neden bu alahanın Elazar tarafından verildiğidir. Talmud Pesahim 66/B’de bunun cevabı şöyle verilmektedir: Bir insan öfkelendiği zaman eğer bilge ise bilgeliğini, peygamber ise peygamberliğini unutur. Nitekim Moşe Rabenu da aynı akıbete uğramış ve bu alahayı unutmuştur. Alaha Elazar Akohen tarafından bildirilmiştir. 

Rabi Yeuda Leib Chasman şöyle der: Duruma bir bakınız. Elazar gelenlere alaha bildirirken Moşe sessizce durmaktadır. Elazar halka Tanrı’nın Moşe’ye verdiği bir emri iletmektedir ve bu durumda Moşe’nin yaptığı sadece sessizce durmaktır. Moşe Tanrı’nın kendine söylediğini unuttuğundan konuşamamış ve bu alahayı iletememiştir. Talmud Moşe’nin yas döneminde üç yüz kanunun unutulduğunu ve ilk hakim olan büyük talmid Haham Otniel ben Kenaz’ın bu alahaları yeniden kazandırdığını ve bunu bilgelikle yaptığını bizlere öğretmektedir. Bu durumda ise Moşe Otniel’in bilgece yaptığını bile yapamamakta ve sessizce beklemektedir. O halde Moşe Rabenu’ya neler olmuştur? Bir anlık öfke onun hem bilgeliğini hem de peygamberlik gücünü mü etkilemiştir?

Moşe’nin peygamberlik gücünün ve bilgeliğinin sekteye uğraması kesinlikle bir ceza değildir. Moşe’nin öfkesi İsraeloğulları’nı yanlış davranışlardan ve kötü sonuçlardan korumayı aynı zamanda Tanrı’nın varlığını yüceltmeye yöneliktir. Moşe’nin başına gelen kaybın nedeni öfkenin bir insana yönelik verdiği toksik etkiden kaynaklanmaktadır. Bir insan elini ateşe sokarsa karşılık olarak eli yanar. Bu bir ceza değil doğal bir sonuçtur. Aynı şekilde insan da öfke ile bilgeliğini geçici olarak yitirdiğinde bu da doğal bir sonuç olarak karşımıza çıkmaktadır. Rabi Chasman öfkeye karşı insanoğlunun sıklıkla yenik düştüğünü belirtir. Bundan korunmanın yolunun da Tora öğrenimi ve Tanrı’nın merhameti olduğunu öğretir. 

Rabi Yisrael Salanter insanoğlu arasındaki ilişkilerde haddini aşma durumunun genellikle öfkeli anlarda gerçekleştiğini bildirir. Zaman zaman kendisinin de öfkeye kapılabildiğini belirten Rabi bu durumlarda kendi kendini şu sözlerle telkin ettiğini belirtir. “Öfken meydana çıksa bile asla kendini öfkeli hissetme.” 

Rabi Yisrael Salanter’in sadece bir durumda öfkesini sergilediğini görmekteyiz. 1848 yılında Vilna’da bir Kolera salgını ortaya çıkar. Rabi bu salgında öğrencileri ile birlikte hastalara yardımcı olmaktadır. Hatta Şabat günü onlara yardımcı olabilmek için “melaha” bile yapılabileceğini ateş yakmanın goy eliyle yapılmamasını söylemektedir. Şulhan Aruh Orah Hayim 328’de yazdığı gibi. 

Bir Şabat gününde Rabi’nin torunu Rabi Yosef hastalanır. Rabi Yisrael’in öğrencilerinden biri odun getirir ve ateş yakar. Bir süre sonra Rabi Yosef iyileşir ve büyükbabasına şöyle der: “Öğrencilerine minnettarım onlar banim iyileşmem için gerekli her şeyi yaptılar. Bunu söylemek belki bana düşmez ama yine de Şabat gününün ihlali konusunda gereksiz bir özgürlük içinde hareket ettikleri kanısındayım.”  Rabi Yisrael bu konuşma sonunda son derece üzülür ve öğrencilerinin bu şekilde itham edildiğine kızar. Rabi kendisinden beklenmeyen bir şekilde sesini yükselterek torununu paylar. Torunu ondan özür diler ve konu kapanır ama Rabi öfkesinin nedeni haklı da olsa yaşamının sonuna kadar bu öfkeden dolayı içten içe üzüntü içinde kalır.

Rabi Twersky kaç kişinin haksız öfkeden dolayı bile üzüldüğünü ve kaç kişinin bu öfkenin getirdiği üzüntüyü hayatı boyunca taşıyabildiğini sorar. Bu da öfkenin toksik etkisinin mevki veya büyüklük dinlemediğini hepimizi etkisi altına alabildiğini bizlere öğretir.