Vicdan muhasebesi yapmayınca haksızlıklar tabiileşiyor

Prof. Dr. İlter TURAN, son haftalarda Türkiye kamuoyunun gündemine yerleşen şike olaylarından yola çıkarak önemli bir toplumsal zaafımızı ŞALOM için mercek altına alıyor.

Prof. Dr. İlter TURAN Köşe Yazısı
27 Temmuz 2011 Çarşamba

Toplumumuz iki haftadır kaynıyor. Başka olaylar şu veya bu toplum kesiminde ilgi uyandırsa da, sanıyorum hiçbir olay geniş toplum kesimlerini başta Fenerbahçe yöneticileri olmak üzere bazı futbol takımı yöneticileri ve oyuncularının şike yaptıkları gerekçesiyle gözaltına alınmaları ve tutuklanmaları kadar yoğun biçimde etkilemedi. Özellikle Fenerbahçe’nin şampiyonluğunun iptal edilmesi ihtimali ortaya çıkınca, toplumun alt, orta ve üst kesimleri aynı tepkiyi veriyor, bunun haksızlık olduğunu, yapılamayacağını söylüyorlar. Duygu dolu protesto hareketlerine yüksek sayıda katılım oldu. Şimdi bir yandan yargı süreci ilerlerken, diğer yandan da Türkiye Futbol Federasyonu’nun kararları bekleniyor. Acaba lig geç mi başlayacak, acaba Fenerbahçe ve/veya diğerleri küme düşürülecek mi?

Futbol rekabeti hemen her toplumda büyük kitleleri harekete geçiren bir olgudur. İnsanlar işlerinde, hayatlarının diğer bölümlerinde karşılaştıkları güçlükleri, sıkıntıları unutmak; yeknesak hayatlarında bir hareketlilik yaşamak için futbol maçlarına giderler ya da televizyon karşısına geçerler. O ortamda herşey mubahtır. Çok ağırbaşlı bildiğiniz bir kişiyi heyecanla ayağa fırlarken, hakemi yuhalarken; terbiyesi ile dikkati çeken bir beyefendiyi küfür ederken görebilirsiniz.  Küçük kasabalarda, büyük kentlerin tekdüze yaşayan muhtelif kesimlerinde, özellikle erkeklerin hayatı futbol etrafında döner. Haftanın ilk yarısı, tamamlanan hafta sonunda oynanan maçların değerlendirilmesiyle, ikinci yarısı önde bulunan hafta sonu oynanacak maçlara dönük spekülasyon yapmakla geçer. 

Bilmiyorum, taraftarların bir şike soruşturması karşısında verdiği tepki ile maçta taraftarların takımlarını desteklemeleri arasında ne ölçüde benzerlik kuruyorsunuz? Bence ikisi arasında pek fark yok. Pekiyi, fark olması gerekir mi? Kesinlikle evet. Kişi takımını maçta duygu ve heyecanla desteklerken ahlaki bir sorunla karşı karşıya değildir. Bir takımı tutmaktadır. Onun kazanmasını istemektedir. Tabii, rakibin şık hareketleri, nezaketli davranışlarını alkışlayabilir ama bu kişinin rakip takım karşısında taraf olduğu gerçeğini değiştirmez. Şike konusuna gelince iş biraz değişiyor. Maçın sonucunu kurallar çerçevesinde yürütülen bir yarışmanın belirlemesinin yerini, bir takımın bazı oyuncuları veya hakemleri gizlice ödüllendirerek sonucu lehine çevirmesi alıyor. Düpedüz ahlaksızlık. Bu durumda takımın yanında değil, ahlakın yanında yer almak daha doğru olanıdır.

Takımlarına dönük şike iddialarını, bunun doğurabileceği istenmeyen sonuçları protesto eden insanlara başka bir konuda ahlaksızlığı onaylamalarını isteseniz, size karşı çıkmaları muhtemeldir. Örneğin zimmete para geçirme hakkındaki düşünceleriniz sorsanız, “Öyle şey olmaz, ona ahlaksızlık denir!” türünden bir cevap alabilirsiniz. Nasıl oluyor da, aynı kişiler şike iddialarını önemsemeyip, belki de haksız kazanılmış bir şampiyonluğun geri alınamayacağını bu kadar şiddetle savunabiliyorlar? Kendilerini olayın heyecanına o kadar kaptırmışlar ki,  kendilerini içinde bulundukları durumdan soyutlayarak, olanları serinkanlılıkla değerlendirmeyi beceremiyorlar diyebilir miyiz?

Şike olayı karşısında toplumun gösterdiği tavır, hatta gözaltına alınanların söyledikleri, önemli bir toplumsal zaafımıza işaret ediyor. Biz vicdan muhasebesi yapmayı, yaptığımız işlerin ahlaki temellerini sorgulamayı sevmiyoruz, önemsemiyoruz. Böyle yapmak zaten işimize de gelmiyor. Bu tutumuz sadece futbol alanındaki şike konularıyla sınırlı kalsa, pek endişeye mahal yok demek belki daha kolay olurdu. Maalesef, karşımıza çıkan olay, genel bir zaafımızın özel bir olayda ortaya çıkması. Başka örnekler çok. Siz kendi tecrübenizden örnekler üzerinde düşünürken, ben izninizle mesleğim olan akademik alandan örnek vereyim. Bilim dünyasında zaman zaman intihal dediğimiz olayla karşılaşılır. Manası, başkasının yazdığını, kaynağını göstermeden sanki siz yazmış gibi sunmak, böylece kendinizi yayın yapmış gibi göstermektir. Aynı futbolda olduğu gibi, burada da maksat rekabetçi bir ortamda diğerlerinin önüne geçmektir. İntihal yaptığı anlaşılan kişinin cezalandırılması gerekir. Ama öyle olmaz, fakültelerdeki klikler ve kamplar, vicdan muhasebesi yapmak ve ahlakiliği ön plana almak yerine, kendi intihalcisini savunur, başkasının intihalcisini suçlar. İntihal yaptığı kesinleşen ve ceza alanlara da bir şey olmadığı, her partimizin intihalci milletvekillerine sahip olmasından anlaşılmaktadır.  Ne yapmış olursa olsun, kendi takımımızı, kendi adamımızı tutmak, yaptıklarını vicdan süzgecinden geçirmemek, toplumda haksızlıkları tabiileştiriyor, böylece herkesi işini haksızlık yaparak yürütmeye davet ediyor. Bu da toplumun dokusunu bozuyor, zedeliyor.

Ben Fenerbahçeli olsam, şampiyonluk bizimdir diye gösteriler yapmak yerine, yargının sonucunu bekler, eğer gerçekten şike yapılmış ise, dürüst yürütülen bir yarışma ile tekrar başa geçebilmek için takımın ligden düşürülmesini isterdim.

Hep temiz, şeffaf toplum isteriz diye hayıflanırız. Oraya varmak için vicdan muhasebesi yapmaya gelince bunu yapmıyoruz. O zaman da temiz toplumdan uzaklaşıyoruz. Bugün futbolda ortaya çıkan durum, aslında her alanda var. Böyle olunca da, yakalananlar kendilerine haksızlık yapıldı sanıyorlar. Bütün topluma karşı haksızlık yaptıklarını, herkesi de haksızlık yapmaya davet ettiklerini farkında bile değiller. Ne kadar üzücü!

PROF. DR. İLTER TURAN

İstanbul Bilgi Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Profesörü İlter Turan, 1941 yılında İstanbul’da doğdu. 1998 -2001 yılları arasında üniversitenin rektörlüğünü yapan Turan, önceki yıllarda Koç ve İstanbul Üniversiteleri’nde görev aldı, çeşitli Amerikan ve İngiliz üniversitelerinde de konuk öğretim görevlisi oldu. Prof. Turan, 2000-2009 yılları arasında Siyasi İlimler Türk Derneği’nin başkanlığını ve Uluslararası Siyasi İlimler Derneği’nin başkan yardımcılığını ve 2009 Dünya Kongresi program başkanlığını yürüttü. Türk siyasi hayatı ve dış politika konularında hem İngilizce hem de Türkçe yayınlanmış makale ve kitapları bulunan Prof. Turan ayrıca birçok vakıf ve şirketin yönetiminde görev yapıyor, Dünya Gazetesi’nde yazılar yazıyor.