Bu seneki ilk Büyükada yolculuğum, bir Pazar günü Bostancı İskelesi’nden… Küçüklüğümde vapur kaçırıldığında bir alternatif olarak kullanılan motorlar birkaç sene evvel bir kooperatif altında birleşmiş, o motorların yerini de dev motorları almış. İskelede bir kargaşa sanki adaya değil sefere gidiyoruz. Yaralanmadan motora binebildiğimize sevinirken Büyükada uzaktan bize göz kırpmaya başlıyor ama o da ne, sahilde bir ucube bize bakıyor! Küçüklüğümüzün piyasa mekânı sahilin tam ortasına yeni bir iskele dikilmiş, sanki iki iskelemiz bize yetmiyormuş gibi!
İskeleye iner inmez bir yanlışlık var diyorum, Büyükada Saat Meydanı burası olmamalı, hayır burası Tahrir Meydanı herhalde! Kafamı çeviriyorum, işte size doğu batı sentezi, Starbucks’ta kara çarşaflı turistler “frozen”larını içmekteler. İskelede bir tur attıkça ilk muhteşem projenin Büyükada’da şekillendiğine de tanık oluyoruz. Meydana kurulan yepyeni bir site ve hemen önünde o büyük marketler zinciri! Bir zamanların top oynadığımız Golf adında futbol sahası, bilardo salonu çoktan tarih olmuş… Bir de bunların üstüne bütün kış yerine yaz ortası yapılan kaldırım çalışması, asıl amaç zemini yükseltme ve etraf tam bir toz duman… Bu kargaşanın içinde sahilde kitaptan turistik eşyaya bilumum seyyar satıcı ve iskelede yürümek vapurdan inince tam bir işkenceye dönüşüyor. Geçmişte kim bilir o sahilde kaç genç erkek ve kız ilk bakışmalarını yapmıştı diyorum içimden? Acaba kaldırımlara kadar sahili dolduran bu zihniyet o gençlerin elinden adalı olma hakkını aldıklarının farkında mıdırlar?
2005 yılında Adalara seyahat eden yerli-yabancı turist sayısı 6 milyon iken bu sayı geçtiğimiz yıl 10 milyona ulaştı. Ülkelerinde izledikleri diziler, serin ve yeşil yerlere düşkünlük bir de üstüne üstlük tur operatörlerinin hafta sonu turlarına adayı da eklemesi Ortadoğulu turistler için adayı bir cazibe merkezi haline getirdi. Bunu iyi değerlendiren birçok işletmenin iskeleye yakın yerlerde yeni butik oteller açtıklarını görüyorum. Bunlara ek geçmişte sahildeki iki hediyelik eşya dükkânına çarşıda birçok turistik dükkân da eklenmiş. Sahildeki bazı balıkçıların yerini de bankalar almış, nerede eskiden Pazar günü tek bir ATM aradığımız o günler diyorum içimden… Turizmde günü kurtarmayı amaç edinen o yıkıcı anlayış Büyükada’da kendini gösteriyor. Fayton kuyruğundaki her pazar “Yallah büyük tur”! hâlini alan karmaşadan tutun da Ada’nın dokusunu bozan bu yapılaşmaya kadar her şey bu anlayışın eserini gösteriyor. New York Times’ın överek anlattığı, yazarlara ilham kaynağı olmuş, rakı-balığın tadıyla mimozaların kokusuyla her inançtan ister Musevi ister Rum o şık insanların iskelede endam ettiği benim adam bu olmamalıydı.
Büyükada doğalgazın adaya gelmesi ile artık kimi aileler için hem yazlık hem de kışlık bir yaşam alanı oluşturdu. Peki ya gerçek adalılar adaya rengini veren birçok azınlık artık ne sıklıkla adaya geliyor dersiniz? Geçmişe bir yolculuk yaptığımızda akşamları sinemaya giden, gündüzleri top oynayan, denize giren, ister Aya Yorgi’ye ister lunaparka giden, bisikletle turlayan o ada gençliği şimdileri hafta sonu iskeleye inmeye çekiniyor. Büyükada’nın tadını almış her insan bu manzarayı görünce isyan ediyor. Üç kuşak adada yazlarını geçirmiş, Büyükada’yı bağrına basmış o insanlara artık kendinize yeni bir alternatif arayın deniyor bir anlamda… Bundan 10 yıl sonra tıpkı İstanbul’da birçok semtte yaptığımız gibi rehberler ada turlarında da “Burada bir zamanlar Rumlar, Ermeniler, Levantenler, Yahudiler yaşardı…” ile başlayan hikâyeler mi anlatacaklar?
Her şeye rağmen bu yangını diğer adalara sıçramadan söndürmek hala mümkün gözüküyor. En azından birilerinin rant elde etmek değil de adanın dokusunu da dikkate alıp kimi oluşumları kontrol altına alması ile bazı durumları düzeltmek mümkün gözüküyor. Burada görev bir anlamda tur operatörlerine de düşüyor. TURSAB ile görüşülüp ada turlarının sadece hafta sonu değil kimilerinin yaptığı gibi haftanın diğer günlerine de dağılması gerekiyor. Tur gruplarına verilecek faytonların ayrı bir alanda ayarlanıp rezervasyonlu bir sistemle o iskeledeki o karmaşa son bulabilir. Adaya eklenen yeni motorların ve ada vapurlarının saatleri arasındaki düzenlemenin yeniden yapılıp hafta sonları vapurlara ağırlık verilmesi gerekiyor. Saat meydanına hali hazırda bu sene üç yeni kebapçı dükkânı eklenmiş, artık adamıza yeni bir kebapçı istemiyoruz. İstiklal Caddesi’nde midemi bulandıra, “kebap ayran 3 TL” afişlerinin bu gidişle adada gözükmesi çok uzak olmasa gerek. Büyükada’ya açılacak yeni işletmelerin adanın dokusuna uygun olması gerekiyor. Aksi takdirde sırf turist için adamızı değiştirirken bir bakmışız ki adamız elden gitmiş!
Büyükada halen her dinden, dilden insanın kendi yaşam tarzını özgürce yaşayabildiği bir mozaiktir. Büyükada kimisi için Rumca müzik eşliğinde sahilde sirtaki yapmak, kimisi için bir cuma akşamı Şabat sofrasında tüm aile toplanmak, kimi içinse iskelede kâğıt, bezik oynamak demektir. Büyükada’nın perspektifinden Türkiye’ye bakmak geçmişten günümüze Doğu Roma, Bizans, Osmanlı ve modern Cumhuriyetimizle ışıldayan farklı kültürlerin melodisindeki toplumumuza ışık tutmaktır. Gelin mesafelerin ayıramadığı bu birlikteliğin yok olmasına engel olalım, en azından o Büyükada sevdalısı gerçek adalılar için…