Nereden başlayacağını bilemediğimizde keşfetmeye hazırızdır…

<p> </p>

Köşe Yazısı
27 Temmuz 2011 Çarşamba

Tana ESKİNAZİ ALALU


Tarih boyunca insanlar, bilgi ve serüvene karşı doymak bilmediler. Ancak bir şeyleri keşfetmeye ihtiyacımız olan zamanlar da vardır. Ya besin kıtlığı vardır, ya da yeni yaşam alanlarına ihtiyaç vardır. Günlük hayatımız için de aynı şeyler geçerlidir.  Bunun için illa da bir kıtayı keşfetmek gerekmez. Bu yazımda kâşiflerin yaptıklarından yola çıkarak kendimizi

Kâşifler çoğu ziyaret ettikleri ülkelere ayak basan ilk kişiler değillerdir.  O topraklarda binlerce yıldır yaşayan yerli halklar vardır. Aynı kişisel gelişim kitaplarında hep kendini keşfetmeyle ilgili bir sürü şeyler yazanlar olduğu gibi. Onlar orada olabilirler ama durum

bizim için yeni olabilir. Ya da dünya anlayışımızla o bilgileri okumak ve kavramak bizim için yeni olabilir.  Bu bilgileri bilen bizden başka birçok insan da olabilir. Genelde kavram hep bilinir ama bu kavramı biz ne zamanlar nasıl kullanıyoruz veya kullanamıyoruzu pek bilmeyiz. Kâşifleri gezginlerden ayıran özellik onların dünya görüşlerinde kökten değişiklikler yapmış olmalarıdır. Örneğin “Kolomb’dan Armstrong’a Kaşifler” adlı kitapta Darwin’in Galapagos Adaları’ndaki bulgularının, gezegenimizin evrimi konusundaki temel görüşlere meydan okuyacak kuramlar geliştirmeye ittiğinden bahseder.

Tıpkı dünya keşifleri gibi kendimize yolculuk da hem içimizi daha derinden bilmemize, hem de dışımızdaki dünyaya uyum sağlarken kendi içimizde olan değişiklikleri, nüansları keşfetmeye yönelik bir yolculuktur. Bu da bize daha sakin, daha çok farklılıkları kabul eden, daha yumuşak bir yaşam sağlar, kendimize ve çevremize olan bakış açımızda farklılıklar yaratabilir.

Kâşifler karada veya denizde karşılaştıkları yeni ülke ve durumların hep kaydını tutarlarmış. Kimi zaman da bu kayıtlardan yola çıkarak kitaplar yazarlarmış. İnsanlar aynı yerleri hep farklı disiplinlere bakarak tekrar tekrar gezmiş ve her seferinde yeni şeyler öğrenmişler. Örneğin Afrika’nın kıyılarını keşfeden kişi başkaymış, kutsal kentler Mekke ve Medine’ye gidip orayı keşfeden başkaymış, Halep, Kahire gibi yerleri keşfeden başka kişilermiş. Bunların özellikleri de Avrupalı olup kendi bildikleri doğrular ve bilgilerle farklı hayatları anlamaya çalışmalarıdır. Bu sayede kendi doğruları ile yeni öğrendikleri arasında köprü kurmaya, anlamaya belki de bir takım bilgileri yeniden oluşturmaya başlamışlar.   

Dünyamızı merak ettiğimiz gibi kendimizi de merak ederiz. Farkında olarak ya da olmayarak hep gelişiriz. Gelişim değişik durumlarda ilerlemeyi sağlayarak gerçekleşir. Bu gibi zamanlarda hayatınız ile ilgili hem çok küçük hem de çok büyük şeyleri hallediyor olabiliriz. Bu zamanlar genelde doğrularımızı tekrar tekrar incelememize yardımcı olur ve bize bir şeyleri yavaş yavaş düzeltme şansını verir.

Büyüme organik bir süreçtir, değişim ve ilerleme gerektirir. Bazen değişimler, yanlış anlamalar ve zorluklar bizi durdurur. Bu gibi durumlarda kendimizi çökmüş ve tehdit altında hissederiz. Bazen bir şeyi bitirmek için zamana ve bilinmeyene sabır göstermeye ihtiyacımız vardır. Çölleri keşfetmeye giden Avrupalıları düşünsenize, kim bilir ne büyük zorluklarla karşılaşmışlardır.

Bazen nereden başlayacağımızı bilemeyiz. Her şey durgundur. Hedef yoktur veya hiçbir şekilde erişilebilir gözükmez veya çok uzaktadır.

Genelde böyle durumlarda farklı tepkiler verme ihtiyacında oluruz. Her şeyi ele almak kontrol etmek isteriz. Bu gibi durumlarda olan durumu kabul etmiyoruzdur. Egomuz, sabırsızlığa kapıldığında, ümitsizliğe düşmemek için, illa hızlı adım atmak isteriz. Her şey durduğunda inandıklarımıza bile şüphe ile bakmaya başlarız. Sabırsızlıklarımız hep aşırı arzu ve şüpheden doğar ve bizi başarısızlığa iter.

 Bilinmeyene dayandıkça ve ondan korkmadıkça karakterimiz gelişir, sağlamlaşır.

Alçak gönüllülükle olanı kabul etmek bu sürecin ilk adımıdır. Bazen en ağır ve zor olanı da budur. Bu durumlarda olanı kötülemez ve reddetmeyiz. Bu sayede problemden uzaklaşmaz ve ilerlemek için zaman ve alan veririz. Bize duygularımızla da başa çıkmayı öğretir.  Tabii bütün bunları yapmak cesaret ister. Bu tıpkı kâşiflerin gösterdikleri cesarete benzer.

Peki, ne zaman ilerleriz? Hedefler net olduğunda, onları gözümüzde canlandırdığımızda, atılacak adımlar belli olduğunda, engellerin ne olduğunu tanıdığımızda ve onları yok edecek gücü kendimizde bulduğumuzda. Bu durumlarda harekete geçmek için gereken motivasyona sahip oluruz.

Ya o cesaretimiz yoksa? Ne yaparsak bizi büyütür? Bilinmeyene sabır, azim ve sadakat ile yaklaşmak bizi büyütür.  Bunu yaparken etrafımızda oluşan tabi durumların farkına varmak ve onlardan esinlenmek çok önemlidir.  Bilinmeyende kalarak ve bir şeyleri hissettiğimizde onların hatırlattıklarından ilerlemek bize yol gösterir. Ben yaptım mı? Ne ahkâm kesiyorum,  değil mi? Olacak inşallah! Olacak… Hepimiz için! Ama sistem budur, sevgili okuyucular… Bir adım, sonra bir adım, sonra bir adım daha…