Hem taraftarlar hem de futbol camiası olarak oldukça zor günlerden geçiyoruz. Tuttuğumuz takımların adının şikeyle aynı cümle içerisinde geçmesi, kulüp başkanları, yönetici, teknik direktör ve futbolcuların demir parmakların ardında kaderlerini bekliyor olması, geleceğe yönelik iyimser umutlarımızı tehdit ediyor.
Diğer yandan ise yaşananların bir an önce sonuçlanması adına ümitlerimizi korumak istiyoruz. Fakat süreç, hepimiz adına oldukça sancılı geçecek gibi...
İşte bu süreçte her ne olursa olsun, akla ihanet etmemek gerekiyor. Zaten topluma pençesini geçirmiş linç kültürüne benliği kaptırmamak gerekiyor kanımca... Geçtiğimiz hafta Fenerbahçe ile Shakhtar Donetsk ile Şükrü Saracoğlu Stadı’nda oynanan ve çıkan olaylar nedeniyle yarıda kalan karşılaşmada yaşananlardır; bu yazıyı yazmama sebep...
Bazı foto muhabirlerinin stada dahi girmesine izin verilmemesi, girenlerin tribünden atılan çakmak ve madeni para nedeniyle tünele kaçmak zorunda kalması, basın tribününde oturan medya mensuplarının küfür, taciz ve tükürüklere maruz kalması, aşırı tepki nedeniyle tribünden çıkarılarak içerideki bekleme salonuna alınmaları ve boş kalan masaların üzerine Fenerbahçe Başkanı Aziz Yıldırım’ın posterinin asılması... Galeyana gelen Sarı-Lacivertli binlerce taraftarların sahaya inmesi ve hazırlık maçı oynamak için konuk gelmiş bir takımın karşılaştığı ‘alaturka’ durum...
Ulusal bir gazetede çalıştığım için şunu belirtmem gerekiyor; tükürülen, hakaret edilen, üzerine yabancı madde fırlatılan basın emekçilerinin hiçbirisi yaşananlara sebep olmadı... Futbolumuzun çalkalandığı bu süreçte kimi gazete veya televizyonların yaptığı yayınlar tepki çekmiş, duymak ve görmek istenmeyen konulara temas etmiş, resimlere yer vermiş olabilir. Lakin o akşam, tünele sığınmak zorunda kalan foto muhabirleri ve basın tribünündeki gazeteciler değildi sebep, A veya B takımının adının şike ile anılmasına... Gazetede yer alan her haberin altına, o gazetede çalışan herkes imza atmaz zaten... Ama vebal hep kurumun boynuna...
Başta da ifade ettiğim üzere, süreç hem basın hem taraftar hem de adalet adına hiç kolay geçmeyecek. Elbette ‘ak ile kara’yı ayrıştırma günleri olarak da kabul edilebilir bu dönem. Fakat kurunun yanında yaşı da yakmamak, süreçle doğrudan ilgisi olmayanları suçlayıp, insanlık dışı muameleyi reva görmemek gerek...
Devam eden bu muğlâk süreç sona erdiğinde içimiz kanayabilir. Alınacak kararları hazmetmekte sıkıntı yaşayabiliriz. Buna karşın rasyonel yoldan sapmayalım. Stada geldiğimizde aklın rehberliğinden uzaklaşmayalım... Yıllardan bu yana bataklıkta yüzen futbol yapımızı çocuklarımıza düzgün bir şekilde sevdirmek istiyorsak, yeşil sahayı kullanmasını bilenlere bırakalım; en azından içine müdahil olmayalım... Orası da diğer yerlere benzemesin... Bari...