Denize girmek yasak!

Köşe Yazısı
10 Ağustos 2011 Çarşamba

Teşa BeAv haftası yaklaştığı zamanlarda hep çocukluğumu hatırlarım; Büyükada’da sıcak bir yaz günü, kendini plaja atmak isteyen bir kız çocuğu ve duyduğu tüyler ürpertici üç kelime; “Denize girmek yasak!” çünkü o gün Teşa BeAv.

***

Küçük bir çocuk için bayramlar detaylıca anlatılmadığında kabullenmek güç. Bet Amikdaşların yıkıldığını duymak yetmiyor, matem günü, oruç günü… Dindar olmayan küçük bir çocuk için tek anlamı oluyor; sevdiği şeylerden mahrum olmak.

Tahmin ederim ki birkaç kişi bu yazıma tepki gösterecektir. Bunun riskini alarak şu soruyu sormayı isterim; geçmişte dindaşlarımızın başına gelen felaketleri yas tutarak mı anmak gerekir? Yoksa özgürlüğümüzü kutlayarak mı?  Ben sadece Teşa BeAv için değil, her konuda bu ikinci şıkkı seçmek isterim. Geçmişimizi bilmek fakat inancımızı kendi içimizde hissettiğimiz gibi yaşamamız gerektiğini düşünürüm. Belki kızacaksınız ama bir iş günü değilse eğer, Teşa BeAv’da ben havuza veya bulursam denize de girerim; çünkü özgür olduğum için, çünkü kimse yasaklayamayacağı için, çünkü havuzda başıma bir şey gelme ihtimalinin İstanbul trafiğinden daha az ihtimal olduğu için, çünkü günah olduğuna inanmadığım için, çünkü önemli olanın iyi ve dürüst bir insan olmak olduğunu düşündüğüm için…

***

Belli günlerde ve belli kalıplarda şükretmek gerektiğine inanmam, bazen hayatın akışında önemli olmayan konulara kafamı taktığım için kendi kendime çok kızarım. Bugünlerde trafikteki sürücüler iş dönüşü saatlerinde biraz sinirli. Niyetli oldukları için anlayış göstererek fevri davranmıyorum ancak trafiğin verdiği sinir biraz kişinin içinde birikiyor. Geçtiğimiz günlerde yeşil ışık yanar yanmaz önüme fırlayan dikkatsiz genç adama tam kızmak üzereyken kör olduğunu fark ettim. Elinde asası, kolunda kitapları… Yine ufak tefek olaylara kafamızı taktığımız için utandım. Yirmili yaşlarda olduğunu tahmin ettiğim genç adam muhtemelen Braille alfabesiyle kitaplarını okuyup okulunu bitirecekti bir gün, ya da en azından kendini geliştiriyordu. İki gözü kusursuz görüp eline bir kitap almayanlara hayat dersi verir gibi… Braille alfabesi fikrini geliştiren Napolyon belki askerlerinin öğrenmesini ve gece karanlıklarda okumalarını sağlayamamıştı ama engelli genç insanlar bugün üniversite bile bitirebiliyorlar artık.

***

Denizden bahsetmişken, bugün adalarda oturan çocuklar Teşa BeAv olmayan günlerde bile neredeyse denize giremiyor. Adalarımızın denizi uzun yıllardır çok pis. Çocukluğumuzun güzel Büyükada’sı ise her geçen yıl daha nostaljik kalıyor. Starbucks’ı da Migros’u da geçersek, “bugün denize girebilir, az pis” diyeceğinizi düşünebilir miydiniz çocukluğunuzda? Bizim siyah beyaz Prinkipo resimlerine bakarken Ada halkının eski şıklıklarına özendiğimiz gibi, yeni nesil de Büyükada’da denizde yüzerken çekilen çocukluk resimlerimize hayretle bakar mı bir gün?