Bu hafta okullar açıldı, trafikler kapandı.Bütün kış sürecek trafik çilesinin ilk sinyallerini veren güneşli pazartesi, sinirini birkaç saat sonra sonra sevgili arkadaşlarımın okulun ilk günü çektikleri çocuk resimlerini yollamasıyla bıraktı...
Bu hafta okullar açıldı, trafikler kapandı. Bütün kış sürecek trafik çilesinin ilk sinyallerini veren güneşli pazartesi, sinirini birkaç saat sonra sevgili arkadaşlarımın okulun ilk günü çektikleri çocuk resimlerini yollamasıyla bıraktı, yüzde mutlu bir tebessüm ile yer değiştirdi. Resimdeki çocukların hepsi güler yüzlü, benim çocukluğumdaki gibi ağlamaklı suratlı değil. Benim çocukluğumdaki gibi on yaşındayken eski İtalyan filmlerindeki dul kadınlar gibi simsiyah da giyinmiyorlar; okuluna göre beyaz polo yaka, kırmızı polo yaka, şortlar, lastik ayakkabılar… En azından okulların bir kısmı 29 derece havada çocukları terleten, uzun kollu, 8 yaşındaki boğazlarını beyaz yaka, papyon, kravatla sıkmadan da ahenkli giydirilme başarılabilmiş.
Son günlerde gazetelerde ilkokula yeni başlayan çocukların yalnız korkusu yaşayabileceği üzerine çeşitli yazılar var. Ebeveynlere korkan çocukları azarlamaması, bunu bir ayıp gibi göstermemesi öğütleniyor. İlkokula başladığım 1981 yılından bugüne eğitim sisteminde çok şey değişti. Bugün ilkokula başlayan çocuklar artık okuma yazmayı bilerek, bilgisayar, iPad kullanabilerek hatta bir kısmı İngilizce konuşabilerek sınıfa ilk adımını atıyorlar. Artık öğretmenler hayatlarındaki olumsuzlukların hıncını küçük öğrencilerden kolayca çıkaramıyorlar; sınıfta dikkat dağıtan bir öğrenciyi kulağını çekmek yerine psikolojik danışmana yönlendiriyor, yemeğini yemeyeni tüm sınıf önünde azarlamıyor, sınıfta bırakmak tehdidi kolayca savrulamıyor. Zaten artık sınıfta kalmak bile bizim zamanımıza göre oldukça zor. Yavaş yavaş öğretmen korkusunun yerini saygı alıyor. Sanırım okula başlamamdan bu yana tam 30 sene geçse bile altıdan altmışa insanlar için tek bir temel korku değişmiyor; yalnızlık…
***
“Okul yıllarına dönmek ister misin?” diye sorsalar, üniversite öncesi yıllar için “Allah korusun” cevabını verebilirim. Otuzlu yaşların ortasına gelmiş olmama rağmen hâlâ bir mağazada sarı gömlek veya lacivert bir hırka gördüğümde ürperiyorum; markası, modeli ve tasarımcısının kim olduğuna bakmaksızın. Ancak öğrenmeyi çok severim, 1980’li yıllardan kalan ilköğretim fobim sizi yanıltmasın.
***
Son yazımda iPhone fotoğrafçıları iPhonographerlardan bahsetmiştim. O günden bu yana San Francisco’da bir barda bir Apple çalışanı yeni iPhone prototipini unuttu. Ekim ayında çıkması merakla beklenen iPhone 5’in prototipinin yine bir mühendis tarafından, yine bir barda unutulması inanılmaz bir “tesadüf”. İPhone 4 prototipinin barda unutulup medyaya sızdırılması olayının ardından yaklaşık bir sene sonra aynı unutkanlık pek inandırıcı gelmiyor. Belli ki Apple’da çalışan mühendis, iPhone prototip ve içki üçlüsü aynı yerde barınamıyor. Amerika’nın CBS televizyonunun haber spikeri Jeff Glor’un da dediği gibi barlardan uzakta kalmalarında fayda var. Öğrenmekten bahsetmişken, demek ki hatalardan ders alma konusu okullarda öğretilemiyor…