Tana ESKİNAZİ ALALU
Yazdan sonbahara geçişle birlikte birçok kişi için yoğun bir odaklanma dönemi başlar. Yakında okullar açılıyor. Özellikle çocuklar, gençler… Biz erişkinler için bile daha programlı bir çalışma dönemi başlıyor. Hele de bu yıl ağustos ayının çoğunun tatil ile geçmesi, birçok kişiyi gelen tempoya ayak uydurmakta zorlayabilir.
Öğretmenler ders programları oluşturuyor; işverenler daha yoğun üretkenlik bekliyor; iş sahipleri daha fazla büyüyebilmek ve para kazanmaya yönelik harekete geçiyorlar. Ebeveynler çocuklarını bu yıl nasıl daha iyi motive edeceklerini düşünüyor, iş arayanlar da kendilerine en uygun işi bu sene nasıl bulacaklarını araştırıyorlar.
Bu gibi geçiş dönemlerinde dikkatin kolay dağılması, uzun süre elindekine odaklanamama, gidilecek yere zamanında varma, bitirmeniz gereken işlerin teslim zamanlarını akılda tutma, ertelemeyip işleri zamanında yapma, yavaş tempodan hızlı tempoya geçerken stres seviyemizi kontrol altında tutmak zorluklardan birkaçı.
Genellikle yeni dönemlere çok hevesle başlarız, çocukların okulları, iş toplantıları, elimizdeki işler, yazlıktan kışlığa taşınma, bir taraftan ev kapatırken, diğer taraftan ev açma ise gittikçe zorlar. Bu dönemler geçiş dönemleri olduğundan, normalin dışında iş yükü vardır. Çocuklar da aynı geçiş dönemini yaşarlar.
Hatırlıyorum da, lisedeyken seneye pek bir hevesle başlardım. Yeni defterler, kitaplar. Tekrar arkadaşlarımı görme sevinci derken, ilk sayfalara hep özenerek yazardım. ‘Bu sene çok daha iyi olacak’ derdim, kendi kendime. İlk bir, iki hafta iyi geçerdi. Üçüncü hafta sınavlar başlardı. Hava halen güzel, insanlar dışarıda, derslerde arada bir dalardım. Tam öğretmeni dinlerken, arkadan biri bir laf söylerdi, gülerdik. Ben de öğretmenin söylediğini kaçırırdım. ‘Neyse boş ver sonra birinden alırım’ derdim ve cümlenin ortasından veya beş cümle sonra not almaya devam ederdim. Sonra kendi kendime ‘dikkat etmem lazım, not almam lazım’ derken, yazılarımın gittikçe çirkinleştiğini, sonra da okunmaz olduğunu fark eder ve not tutmaktan vazgeçerdim. ‘Boş ver’ derdim ‘sonra tamamlarım’. Arkadaşım Şila çok iyi not alırdı. Biz onunla çok iyi ders çalışırdık. İki kişi ders çalışınca benim için hep daha kolay olurdu. Ben okurdum anlatırdım, Şila okurdu anlatırdı. Gülerdik. Şila beni hep geri toplardı. ‘Hadi Tana anlatıyorum’ derdi. Ve yeniden başlardık.
Evde tek başına çalıştığım zamanlar telefonlarda olurdum, tam başlayacakken uykum gelirdi. Biraz kestirirdim. Sonra tam tekrar başlayacağım, notlarıma bakardım, çok eksikler olurdu veya notların fotokopileri olurdu, birden o çalışılacak ders gözümde büyürdü. O kadar sıkılırdım ki, hep çalışmayı ertelerdim ve böylece son dakikaya kalırdı. Ezberlerken çok zorlanır, zaman kaybederdim. Öğrencilik zamanımda bilgisayara, Facebook’a bakmak, MSN’de sohbet etmek de, Blackberry Messenger da yoktu. Benim zamanımda çocuklar bilgisayarda oyun oynamazdı, ama gördüğünüz gibi o zamanlar da bir şeyleri erteleyebilmenin yapmamanın bir yolunu bulurduk. İlgim olmayan konulara odaklanmakta hep zorlanırdım, annemi de çıldırtırdım.
‘Tembel miyim, adam olamayacak mıyım?’ diye sorardım. Bir gün kendimle başa çıkmanın yollarını araştırdım. Başlama, organize olma, ertelememe, zaman yönetimi, gerektiğinde odak değiştirme, duygu durumu ile başa çıkma ile ilgili birçok çıkış yolu buldum kendime.
Bana en çok kendimle yüzleşmek yardımcı oldu. Yardımcı olacak ne bulabilirim diye kendime sordum. Özellikle de yalnız kalıp, annemle savaşmak zorunda kalmayınca, şunları yaptım:
1) Kendime ‘daha iyi nasıl yapabilirim’ sorusunu sordum. İyi yaptığım şeye odaklandım. Nasıl yaptığıma baktım.
2) Bunalana kadar sabredip, ertelememeyi öğrendim. ‘Küçücük bir şey yapsam ne yaparım’ sorusunu kendime sordum.
3) Ne yapmam gerektiğini hatırlatacak notlar koydum.
4) Dağılmamak için hep aynı defteri kullandım. Bir tane el ajandam oldu. Tüm tarihleri oraya yazmak için kendimi zorladım. Giderek alıştım.
5) En çok yaptığım bir şeyleri kendime hatırlatmak oldu. Dağıldığım zaman ‘ şimdi ne yapıyorum’ diye sorup kendimi odağıma getirdim.
6) İş zamanımla, boş zamanımı bir birinde ayırdım.
7) Bir randevuya zamanında gitmek için, hep varmam gereken zamanı düşüp, geriye geldim. Trafikte ne kadar zaman geçireceğim, giyinmek için ne kadar zamana ihtiyacım var. Peki, tüm bunları düşününce kaçta çıkmam lazım? diye hep hesaplar yaptım.
8) Yukarıdakileri yaptıkça kendime tolerans gösterdim. Tolerans gösterdikçe, başkalarına da toleransım arttı. Kendime kızmamaya başladım.
Bunlar kendime öğrettiklerim. Sakın bunu herkes yapar demeyin. Zorlananlar da var. Anneler, patronlar, öğretmenler, yapılanları kişisel algılamayın. İşte size kendimden örnek! Bazen insanların yaşantılarını duymak, bize karşılaştıracak bir örnek veriyor. Keşke üstünü kapamadan hatalarımızdan korkmadan yaşasak! Böyle çözüm bulmak daha kolay olur.