Tarihi semtlerimizdeki yok oluşa ‘Dur Diyelim’ -2
Galata semti bir dönem kimileri için İstanbul’da ‘meyhane’ denince ilk akla gelen yer, kimilerine göre şehrin başka yerinde mevzu bahis olmayan malum hadiselerin merkezi, İstanbul Yahudileri içinse ta Roma Dönemi’nden beri ‘Romaniyot’ adı ile sur dışında hayatlarını sürdürdükleri, Osmanlı’dan itibaren de banker ailelerle birlikte sayıca çoğaldıkları semtin adıdır. Evliya Çelebi’nin ‘mendebur sarhoşlar mekânı’ olarak adlandırdığı Fatih Sultan Mehmet içinse adına gazel yazdığı meçhul Hıristiyan’ın yaşadığı Galata, diğer tarihi semtlerimiz gibi ülkemizdeki kültür çatışmasından nasibini almıştır. Hikâye hepimizin bildiği üzere, önceleri burada çoğunluk olan Yahudi, Rum ve Ermenilerin gidişi, sonrasında Anadolu’dan gelen yoğun göç, ardından emlak spekülatörlerinin keşfi ile katlanan fiyatlar ve yeni bir Galata yaratma çabasının sonucudur. Aslında Galata’daki sıkıntıları anlatmak günlerimizi alabilir, bu yüzden bugün sizlerle bir pazar sabahı Galipdede Caddesi’nden meydana inerken yaşadıklarımı paylaşmakla başlayacağım. Haftalar evvel yine bir pazar sabahı erken saatlerde kulaklarımda ‘İnce Saz’ grubunun ‘Sevdamı Saklıyor Kalbimdeki Deniz’ ezgisi ile Tünel’den Galata’ya yürümeye başladım. Galata Mevlevihanesi’nden meydana doğru inerken sizi Tımar Sokak ile ana cadde arasında ilk adı ile Barnathan günümüzdeki adı ile Demir Apartmanı karşılar. Avrupa’nın hiçbir şehrinde görülmeyecek bir şekilde İstanbul’da her dönem semt, sokak ve apartman adları bir değişikliğe uğramıştır. Galata’daki birçok apartmanda görebileceğiniz gibi bu apartmanın giriş kapısına yaklaşınca sizi bir köşede 1892 tarihi diğer köşede ise aynı tarihin İbrani takvim karşılığı olan 5652 tarihi karşılar. Semt sakinlerinden bu binanın kısa bir süre evvel bir otel grubuna satıldığını öğrenince aynı gruba ait olan köşedeki diğer otele uğramaya karar verdim. Köşedeki otelin yetkilisine binanın tarihi hakkında biraz bilgi sormaya kalkışınca aldığım cevap ise bir o kadar ilginçti: “Bu binaların hepsini patronlarımız yeniden yapacaklar, zaten bu bölgede 15–20 bina satın aldık!”.İşte bu aldığım cevap bana Galata’nın da alarm verdiğini göstermekteydi. Tarihi Yarımada’da birçok otelin nasıl dikildiğini merak ediyor musunuz? Hakkâri, Siirt, Van veya başka bir doğu ilimizdeki köklü bir aşiretin en büyük oğlunun İstanbul’a yerleşip senelerce yaptıkları işlerin kazançlarını turizme dönüştürme hikâyesi… Bu hikâye size de bir yerden tanıdık gelmiyor mu? Ben 519 yıllık bir İstanbullu olarak daha dikili ağacım yokken doğduğum şehirde birileri her gün yeni bir rezidans veya otel dikiyor. Bu şehrin tarihi konusunda tek kelime bilmeden turizm işine giren insanlara karşı İstanbul’u nasıl koruyabiliriz? Şu apartman adlarına biraz dikkatlice bakın: Braunstein, Doktor Kastro, Asseo ve de en önemlisi Kamondo Han. Sadece bu isimler Galata’daki Yahudi izlerini anlamaya yetiyor… Turumun devamında 600 yıllık meydana vardığımda ilk gördüğüm yerlerdeki içki şişeleri oluyor. Geceleri meydanda şarkılar söyleyen, gitar çalıp eğlenen turisti yerlisi kalabalıktan arda kalan içki şişeleri ve izmarit artıkları, bazı tarihi apartmanların dibindeki kesif idrar kokusu sanki tarihi meydanda değil de festival alanındayım. Alt taraflardan malum Zerafe Sokak’tan gelen beyaz gömlekli beyler, boynunda fotoğraf makineli kuleyi ziyarete gelen turistler, rezidanslarından çıkıp etrafı görmemeye çalışan entelektüellerimiz, siftah yapmayı bekleyen turistik dükkâncılar, müşterilerine gece gürültüden uyanmasınlar diye ‘kulak tıkacı’ dağıtan otellerimiz, bir köşede demlenen sarhoşlar, tinerciler ve havlayan köpekler… İşte size Galata’da bir pazar sabahı. Bir de bu manzaraya bir düğün günü Neve Şalom Sinagogu’na gelen şık hanım ve erkekler ve bölgedeki pazar ayinine gelen vatandaşlarımızı da ekleyince işte size tam bir kozmopolit Galata. Hani ‘Dağdan gelen bağdakini mi kovuyor?’ diyorsunuz ama bağcılar o kadar karışmış ki bu bölgede aslında herkes birbirinden şikâyetçi ama birbirine tahammül ediyor. Hani ‘Koskoca Osmanlı bu bölgeyi adam edememiş sana mı kalmış?’ diyeceksiniz ama cemaatimize ait bu kadar tarihsel yapının bulunduğu, hatıralarımızın saklı olduğu bu semtin halini görünce insan içinden isyan ediyor. Tarihi mekânlarımızı en iyi korumanın yolu onları gündelik yaşamın içine katmaktır. Ancak bu değişim o eserlere zarar verme pahasına olmamalıdır. Schneidertempel, 500. Yıl Vakfı Müzesi, Barınyurt, Hahambaşılık binası gündelik yaşamda korunmayı başarmış binalarımızdır. Geçtiğimiz günlerde Schneidertempel’ı kendi yaş grubumdan birkaç arkadaşıma sorduğumda ‘burası Galata’da yeni bir mekân mı?’ diye cevap verdiler. Acaba gençlerimize tarihi mekânlarımızı tanıtmada eksik mi kalıyoruz? Şüphesiz Galata’daki birçok tarihi binamız yatırımcıların elinde geceliği 150 euro’dan satılarak butik otellere dönüştürülebilir ancak bu değişim olursa o binaların kişiliklerine, Galata’nın Yahudi kültürüne ne etkisi olacak dersiniz? Yeni oteller, alışveriş merkezleri açmanın turizme yapacağı katkı o semtlerdeki tarihi dokuyu yok etme pahasına olmamalıdır. Galata’da tıpkı Hasköy, Balat, Kuzguncuk gibi tarihi bir semtimiz. Burası da evlerin olduğu, ailelerin yaşadığı, esnafının olduğu, bir dönem Yahudisi, Rum’u, Ermeni’si barış içinde yaşadığı, her kesimin anısını barındıran bir bölge. Buradan tüm yetkililere sesleniyorum, gerçek Galata’yı görmek için bir Pazar sabahı siz de buraya gelin. İstanbul’un kalbinde bilinmeyen Galata’da neleri kaybettiğimizi siz de göreceksiniz. Geç kalmadan, daha ağır bedeller ödemeden sivil toplum kuruluşlarının ve azınlık cemaatlerin öncülüğünde özlenilen Galata’yı beraber hayata döndürelim.