Popülizm

<p><span>" (...)Türkiye futbolunun ve liginin içinde bulunduğu içler acısı hal malumunuz. Buna ek olarak, dünya derbimizi çarşamba akşamı oynamak uygun görülmüş. O yetmemiş Şampiyonlar Ligi haftasına ve Trabzon maçının olduğu güne denk getirilmiş maç.(...)" </font></span></p>

Köşe Yazısı
7 Aralık 2011 Çarşamba

ALP ALKAŞ


Derken açıklanan iddianame ile stadyuma kim girebilir kim giremez tartışmaları eklendi. Zaten şüpheli, suçlu, tanık ve sanığı birbirinden ayırmak çok kolay değilken daha da kafamız karıştı. Ben bu yazıyı yazarken maça yaklaşık 48 saat daha var ama maça kadar o kadar çok şey olabilir ki bu yazdıklarımın hiçbir manası kalmayabilir. Ama biz herkese mavi boncuk dağıtmaya devam edelim. İşin kötüsü mavi boncuk dağıtıcısından memnun olan bir kişi bile yok. Kendi görüşlerim olmamakla beraber şöyle açıklayabilirim. Galatasaraylısı, alınamayan karardan ve onun etkisiyle kendisi aleyhine her hafta verilen kararlardan şikâyetçi. Fenerbahçeli bütün süreçten, dağılan takımdan, tutuklu durumdaki başkan ve yöneticilerinden, gidemedikleri Şampiyonlar Ligi’nden. Avrupa'dan elenip yan kulvardan Şampiyonlar Ligi davetiyesi verilen Trabzonspor bile şikayetçi olacak bir şey buluyorsa işte bu popülist politikalardan kimseye fayda gelmemesindendir işte.

Sırf futbolda mı var bu tavırlar? NBA'deki lokavt süresince takımlarında NBA oyuncularından takviyeler yapan takımlar oldu. Buraya kadar her şey normal. Fakat benim anlayamadığım bu yapılan transferleri şimdi “Türk basketboluna hizmet” olarak değerlendiren yetkili ve yöneticiler. Deron Williams Türk basketboluna hizmet olarak mı gidip 50 sayı attı? Ya da Sefalosha o topu çaldığında Türk basketboluna hizmet için mi çaldı? Aynısı her takım için de geçerli. Eğer durum buysa Hagi'ye devlet üstün hizmet madalyası vermek lazım. 

Geçen yazıda bahsetmiştim aslında biraz spor ve eğitim arasındaki ilişkiden. Popülizm de aslında bu sürecin bir yan ürünü bence. Eğitim düzeyinin düşük olduğu ortamlarda, popülizm hem ilk başvurulan hem de maalesef efektif olan bir araçtır. Karşındaki kitlelere popülizm ile hoş gözükebiliyorsan, onları bu şekilde cezbedebiliyorsan yanına kalıyor. Tabi bir de bıçağın öbür tarafı var. Ya kendini onlardan akıllı saydığın onlarca kişinin gözünde düştüğün durum.  Federasyon başkanı da olsan, kulüp başkanı da ya da sporcu de olsan ne fark eder? Ne saygınlığın kalır ki. Gerçi saygınlığın bir önemi kaldıysa.