Nuia MANA
Evden ayrıldığımda on yedi yaşımdaydım. Tek başıma Amerika’ya gittim. Ve ne zaman babam telefon açıp bir şeye ihtiyacım olup olmadığını sorduğunda, aynı anda “havuç” deyip gülerdik.
Yirmi üç yaşına geldiğimde Washington’da çok güzel bir evde tek başıma yaşıyordum. Burslar, başarılar, ödüller, sevdiğim bir iş, VIP’ler, cici kıyafetler benimle flört etmek isteyen donanımlı yakışıklı erkeklerle doluydu hayatım. Bir akşam Etiyopya restoranında, diğer akşam sushi’cideydik. Bir gün, Amerikan Senatosu’nda bir kokteyle davetliydim. Türkuaz bir ceket giydiğimi hatırlıyorum. Kaliteli içkiler ve ikramlar vardı. Ancak her şeyden çok hatırladığım tek bir şeyin eksikliğiydi.
Hayatımı yedi sene ileri sardığımda, yine yepyeni bir ülkede buldum kendimi. Bu sefer istediğim gibi bir iş bulmam sekiz ayımı aldı. Tek başıma eve çıkmak mümkün olmadığı gibi, eşyalarımı bile oradan buradan toplayarak ayarladım. Otobüse binecek paramın olmadığı günler oldu. Değil kokteyllere gitmek, köşedeki kafede bir arkadaşımla oturmak bile bazen imkânsızdı. Kuaföre gidip saç yaptırmak bir yana, elime makası alıp kendime perçe kesmeyi öğrendim. Ve bu dönemle ilgili her şeyden çok hatırladığım, bir şey çok yerindeydi. Ve o şey beni ileri götürdü.
İlk senaryoda eksik olan ve ikincide tam yerinde olan şey iç huzurumdu. İlk senaryoda Tanrı’ya şükretmeyi bilmediğim gibi modaya uyup ateist takılmakla meşguldüm. İkinci senaryoda ise her gün şükür ederek uyandım. Minnetle karşıladım hayatın bana verdiği kahvaltıyı ya da elmayı. İlk senaryoda süper bir yatakta uyku problemleri çekerken, ikinci senaryoda uyduruk sert bir şiltede oldukça rahat uyudum.
İnsanın en derin ihtiyacıdır iç huzur. Ekmekten sudan çok huzurdur insanı doyuran, yaşamı anlamlı kılan. İnsanı rahat uyutan, güzel uyandıran, keyifle yemek yedirten… Huzurdur hep.
Her iki senaryo da geride kaldı, çünkü hayat kolay da olsa zor da olsa geçip gidiyor. Her şey geçip bitiyor. Bize nelerin olduğu, başımıza neler geldiği önemli değil; önemli olan olaylar olurken içimizde ne hissettiğimiz; hangi duyguyla, hangi enerjiyle hayatımızı geçirdiğimiz.
Yukarıdaki senaryoları yanlış anlamanızı istemem; “Para derttir, parasızlık huzurdur,” demiyorum. “Paranın ya da diğer faktörlerin önemi yok” diyorum sadece. Önemli olan paraca zengin de olsam fakir de olsam, kendi içimde ne kadar huzur zengini ya da fakiri olduğumdur.
Yaşadıklarımdan anladığım tek şey, Bugs Bunny gibi uzaya da gitsem, ihtiyacım aynı kalacak. Havuç! Yani huzur!