Salvador de Bahia’da gezinirken yerimiz bitmiş ve birbirimizden ayrılmıştık… Sizler başka işler ile uğraşırken ben 15 gün boyunca sizleri buralarda bekledim, araştırdım, günüm gelsin de anlatayım diye… Halen Bahia’dayız merak buyurmayınız bir iki paragraf sonra Rio’da olacağız.
Brezilya’da, gelişmekte olan pek çok ülkede olduğu gibi alt gelir ile üst gelir gurupları arasında çok büyük bir uçurum var ve yine düşük gelir gurubunda “fukara eğlencesinin” yaygın olmasından dolayı nüfus artış oranı çok yüksek. Düşük gelirli ailelerde ortalama 8 – 1 0 çocuğa kadar eğlence uygulanırken, yüksek gelir gurubunda 2 – 3 çocuk ile yetiniliyor. Genç nüfus hızla artıyor. Askerlik yaşındaki gençlerdeki büyük yığılma oralarda da sorun, ancak ‘paralı askerlik’ icadımızı henüz oralara ihraç edememişiz. Türkiye ile Brezilya arasında hakikaten pek çok benzerlik var. Sokaklarda “tin tin tiri tin” şeklinde gezen Baygaz (Brezilya olduğu için basına “b” geliyor), sokaktaki insan görüntüleri benzerlik gösteriyor. Yemekler neredeyse bire bir aynı. Ve hatta onlar da ekonomik gelişmelerine bizimki ile eş zamanda başlamışlar ve aynen bizler gibi çok yol kat etmişler… İnanmayacaksınız ama doların ve euronun karşılığı bizimki ile aynı; yani kısacası; 1 TL = 1 Real. Alışveriş yaparken çarp, böl yok. Sanki TL ile alışveriş yapıyorsunuz. Artık ülkemizde her şey var, eskilerde olduğu gibi şunu alalım, bunu da alalım aman bunu kaçırmayalım “okazyon valla” diyebileceğin çok şey yok. Sonuçta aldıklarımız, eşe dosta vermek için, bizlerde bulunmayan yöresel, bölgeye has ıvır zıvırlar.
Eeee artık Rio’ya gitme zamanı geldi; bu alengirli isim nereden geliyor önce onu bi güzel öğrenelim… Rio = nehir… Janerio = cenuery = ocak. Yani anlayacağınız şehrin adi “Ocak Nehri”. Peki, neden böyle bir isim? Yaklaşık 500 yıl önce bir ocak ayında Portekizlilerin ayak bastığı bu kıyılardaki Guanabara Körfezi’ni nehir zannetmişler. Bu yüzden “Ocak Nehri” anlamına gelen Rio de Janerio ismini vermişler… Bu bilgileri hiçbir kitap yazmaz bunları dikkatli okuyun. Sonra yazılarınızı çok beğeniyoruz, valla ne güzel ne akıcı yazıyorsunuz, valla sular seller gibi okuyoruz diyenlere sınav yapacağım… Bu soru kesin gelir.
Bir önceki uçuşumuz oldukça sallantılı geçtiğinden Rio’ya at sırtında gitmeyi rehberimize teklif ettik. Tabii ki sonuçta; en güvenilir seyahat aracı olduğu iddia edilen ancak her nedense buna pek inanmadığım uçakta bulduk kendimizi. Bu uçuşumuzda; uçağın sallantıdan düşmeyeceği, tecrübe ile sabit hale geldiğinden içim rahattı! İç uçuş dedikleri en azından iki saat, anlayacağınız memleket ciddi büyük. 8.5 milyon km2 (dünyadaki toplam karaların %5,7’si eder) Türkiye 780,5 km2 yaklaşık 11 Türkiye büyüklüğünde bir yer Brezilya. Heybetli dağları, şelaleleri, Yağmur Ormanları’na, halen el değmemiş topraklara, olağanüstü güzellikleri barındıran, çok çeşitli kültür ve ırkların birlikte yaşadığı dev bir ülke. (Bunlar sınavda gelmez; ezberciliği hiç sevmem) Brezilya denilince Rio’suz, sambasız, karnavalsız ve futbolsuz olmaz. Rio denilince ilk etapta heybetli dağların eteğindeki plajlar gelir akla, plaj deyince de İpanema ve Copacabana… Bu plajlar birbirine komşu, birinin bittiği yerde diğeri başlıyor. Peki, İpanema’nın yerel dilde “dörti vater” kirli su -bir rivayete göre ise “dencırıs vater” (tehlikeli su) -manasına geldiğini söylesem… Efendim zamanında buralarda hiç balık bulunmadığından yerel halk bu suların kirli olduğunu düşünüp bu ismi takmış… Bugün ise dünyanın en ünlü plajlarından biri. Pekii plaj değince aklımıza ister istemez Rio’nun cikilata renkli kızları da geliyor. Yok, arkadaş; 60–60–90’dan hiçbir şekilde nasibini almamış, bol selüloitli kızlar ip mayolu kızlar, hayalimizdeki siluete hiç uymuyorlar. Peki “güzel” yok mu? Olmaaamiiiii; tabii ki var, ama ben onları hiiiç görmedim, (bana göre) en güzeli her daim yanımda olduğundan zinhar gözümün ucuylan bile bakmadım. Uzatmayalım, plajlar aynı zamanda büyük bir yaşam ve sosyalleşme alanı, gece gündüz futbol oynayan fıkır fıkır hareketli, coşkulu gençler, plaj voleybolu oynayanlar, paten kayanlar, müzik dinleyip şarkı söyleyenler, doğal bir dekor oluşturuyorlar. Şehrin dünyayı umursamaz, renkli ve canlı ritmi ruhunuza işliyor. Gece gündüz bu canlılığa ve tüm şanına rağmen bu plajların denizi; güçlü dalgaları, akıntılı karakteri nedeniyle bizdeki gibi doya doya, yandan yandan, mizampli bozulmadan dedikodu yaparak girmeye müsait değil. Geceleri ise kooooskocaman bir karanlık bir okyanusa bakan bir manzarası var, hani insan istiyor şöyle bir karşı yakası olsa, aradan gemiler geçse, balıkçı tekneleri, gezi yatları filan… Sonra sahilde bir yerde arabayla park edip çay içsek, sahlep içsek… Camlar buğulansa… Buğulu camların ardında sevgilimizi öpsek… (Heeey fazla kaptırdın kendini; karıştırma konuyu Brezilya’ya dön)
Şehri çevreleyen dağların yamaçlarında yer alan “favelalar” ın (Gecekondu Bölgeleri) bunlardan bazıları halk ve hükümet ile barışık, ziyaret etmek mümkün, bazıları ise halen belirli bir kesimin kontrolünde olduğu için ne polis, ne asker, ne de ziyaretçiler şimdilik giremiyor. Bir önceki yazımda Maykil
Ceksın’ın “dedo-rili-kerebat-tas” klipinin bir kısmi da bu favelaların birinde çekilmiş. Tezatlar şehri Rio’da bir yanda favelalardan bahsederken diğer yanda tel örgüler ve güvenlik görevlileri ile korunan lüks apartmanları aynı karede görmeniz mümkün. Son bir turistik bilgi daha; Rio’nun diğer bir olmazsa olmazı Latin Hıristiyan camiası için çok kutsal ve değerli olan dünyanın 2. büyük İsa heykeli, bütün ihtişamı ile Corcovado Tepesi’nde yer alıyor. 750m.yüksekliğindeki tepede, tüm Rio ayaklarınızın altında. Rodrigo de Freitas Gölü, Maracana Stadyumu, sağlı sollu Rio mahalleleri, Copacabana ve İpanema Plaj’larından Guanabara Körfezi’ne kadar dünyanın en güzel manzaralarını izleyebiliyorsunuz, gündüzleri İsa heykeli tüm şehri ve okyanusu kucaklıyor. Gün batımında da heykelin gölgesi şehrin üzerinde ilerleyerek şehri koruyor.
Türkiye ikliminde yılbaşları genelde soğuk olur, hepimiz paltolarımızla sokağa çıkarız, ışıl ışıl cıvıl cıvıl süslenmiş sokaklarda, bir sürü kırmızı kalın paltolu Noel Babanın arasından geçeriz, yılbaşı civarında hele bir de kar yağarsa, görülmeye değer güzellikler çıkar İstiklal Caddesi’nde. Hayal ettiniz mi? Güzeeel şimdi; kapatın gözlerinizi ve bu hayalinizdeki bu görüntü ile Rio’ya gidin… Hava sıcaaaak, güneş tepenizde cozur cozur, mevsimlerden yaz… Plajlarda palmiyeler şemsiyeler ve beyaz sakallı kırmızı paltolu ter içinde Noel Babalar… Nasıl, uydu mu? Bana uymadı. İnsan bu sıcakta yılbaşının o büyülü havasına giremiyor. Aman kimseler darılmasın, yılbaşı derken takvim yılbaşısından bahsediyoruz yoksa bize ne böyle ecnebi adetlerinden… (Gözlerinizi açmayı unutmayın fazla sıcak adamı çarpar.)
Ooo yine yerimiz bitmiş, kolay değil size koskoca bir kıta anlatıyorum… Bir sonraki bölümde Rio’da başımızdan gecen matrak olayları ve son olarak dünyanın 7 tabiat harikasından biri olan İguacu Şelalesi… Sabırla bekleyin ve bu arada
Sevgiyle kalın.