Geçtiğimiz haftalarda bir iş seyahati için Fas’ın gizemli şehirlerinden Casablanca’daydım. Dürüst olmak gerekirse gerek geçtiğimiz yıl başlayan Türk dizileri furyasından gerekse de Başbakan Erdoğan’ın bu ülkelerdeki popülaritesinden nasibime düşeni aldım. Sizlerle Faslı, Tunuslu dostlarımız nasıl bir Türkiye görüyor?’u tartışmadan evvel isterseniz bir evvelki seyahatimde, iki sene sonra ‘Arap Baharı’nın bu ülkelere nasıl yansıdığından bahsedelim.
Avrupalıların Morocco veya Magreb dedikleri bu bölgeye biz Osmanlı’da ilk fes kullanılan yer anlamında ‘Fas’ adını vermişiz. Lüks otelleri ile ünlü Force Armée Royale (Avenue des Far) caddesinden arka sokaklara ilerleyince ilk göze çarpan sokaklarda gözle görülür bir şekilde dilencilerin artması. Bunun yanında halk Türk yatırımcıların ülkedeki faaliyetlerinden memnun görünüyor. Şehir merkezindeki birçok caddede kendini gösteren BIM marketleri, Türkler tarafından yapılmakta olan Casablanca metro inşaatı, inşaattan tekstile, mobilyadan gıdaya kadar birçok alanda Türkiye’nin hissedilir yatırımlarını gösteriyor. İşten arta kalan zamanda ise Fas’ın ilk, Afrika’nın ise en büyük alışveriş merkezi olan Morocco Mall’ü gezme fırsatım oldu. Duyduğuma göre bu alışveriş merkezinin açılışından bir hafta evvel mağazalarda siyah gece elbiseleri tükenmiş ve kuaförler de ek mesai yapmak zorunda kalmış. Bir yanda eski şehirde fakirlikten kıvranan halk diğer yanda ise lüks markaları Chanel’i, Louis Vitton’u bunların yanında en güzel köşede İstikbal mağazası ile bir alışveriş tapınağı Casablanca’nın en güzel sahil kesimine inşa edilmiş. Tabii ki bunların yanında alışveriş merkezinin tam ortasına da sanki Fransızlar ne kadar lüks yerler inşa ettiyseniz de bizi de unutmayın mesajı verir gibi ‘Galerie Lafayette’ mağazasını dikmişler. Faslı misafirlerin akvaryum hasretine ise yapılan mini akvaryum ile bir nevi çözün bulunmuş. Casablanca’da gece herhangi bir bar veya kulübe gittiğinizde ise gördüğüz manzara sizi üzüyor. Dünyaca ünlü otel zincirlerinin içerisinde bulunan işletmelerde bile çoğu 18 yaş altı alenen fahişelik yapan kızlar hem o otellere hem de ülke imajına çok zarar veriyor. Halen çok eşliliğin yasal olduğu bu ülkede zengin bir turistin zamanla yerleşip fakirlikten de yararlanıp Riad adı verilen lüks villalarda kendi ‘harem’ini kurması hiç de zor değil. Bunun yanında özellikle Essaouira kentinde ve diğer kentlerde zengin kesimde uyuşturucu iyice yaygınlaşmış. Resmi dinini Müslüman olarak tanımlayan Fas’ta bir yanda bunlar yaşanırken diğer yanda ise takside, yolda el ele tutuşan, öpüşen bir çifte laf atılıp, alenen ayıplanabiliyor. Bu gelişmeler bir yana, Fas’ta artık Kıvanç modası yerini Ezel ve Fatmagül modasına bırakmış. Nitekim Morocco Mall’e Pantene reklamı için gelen ‘Lamiss’i yani Tuba Büyüküstün’ü Fas halkının Başbakan gibi karşılaması, gençlerin onları görme umuduyla İstanbul’a gelmeleri bile değişimin bir göstergesi…
Faslı dostlarımızla konuştuğumda Başbakan Erdoğan’ın genelde İslam, laiklik, kapitalizm ve demokrasiyi bir arada getirmeyi başaran lider imajı verdiğini görüyorum. Sheraton Otel’in güvenliği Mohamed, Erdoğan’ı “Yahudiler’e karşıté olduğundan sevdiğini belirtirken rehber Abderrahim ise “Hem İsrail’e hem de Fransa’ya ağzının payını verdi.” diyerek sevgisini belirtiyor. Öte yandan iş adamı Mimoun ise “Keşke yeni iktidara gelen rejim sizin başbakanı örnek alsa da Fas’ta kimse ne içkiden ne de gece hayatından vazgeçmese!” diyor. Bu arada Fas’ta şu andaki iktidar partisinin adı da ‘Ak Parti’ ve logoları da ‘gaz lambası’, ancak parti 1967’de kurulmuş ve son zamanlara kadar da çok etkin olamamış. Hem Fas’ta hem de Tunus’ta Arap Baharı sonrası gelen İslamcı liderlerin ülkeyi geri götüreceğinden, kişisel hak ve özgürlüklerin daha da kısıtlanıp dini bir rejime geri dönüş olacağından büyük endişe duyuluyor. Nitekim bu ülkelerdeki halkın zengin kesimi bir yandan ekonomik istikrar isterken gece hayatından, içkiden, başı açık sokağa çıkabilmekten de vazgeçmek istemiyor. Fas ve Tunus’ta çok kültürlü yaşamı korumak ve özgürlükler açısından Yahudi cemaatleri büyük önem taşıyor. Şu an Fas’ta halen 2500 ve Tunus’ta da 1500 Yahudi yaşıyor. Nitekim geçtiğimiz haftalarda Tunus’ta yeni yönetimin, İsrail Başbakan Yardımcısı Tunus asıllı Silvan Şalom’un geri dönün çağrısına “İsterseniz gidebilirsiniz” şeklinde verdiği cevap akıllara soru işareti getirdi. Her ne kadar Fas bu zenginliğinin farkında olsa da bu iki ülke cemaati ve yönetimlerinin de Türk Musevi Cemaati ve ülke yönetimi ile ilişkilerini model olarak almasının doğru olacağını düşünüyorum. Sayın Başbakan’ın özellikle Fas ve Tunus ziyaretlerinde de Türk Musevi cemaati liderlerini gezi heyetine katması ve bu ülke liderlerine Türkiye’deki örneği anlatması onlara iyi bir model oluşturabilir. Mademki Türkiye artık bu ülkelere karşı bir rol model neden Türk Musevi Cemaati de bu cemaatlere karşı bir rol model olmasın? Mademki yeni moda Arap Baharı; biz de artık bu ülkelerle nasıl daha sıcak ilişkilere girip, o cemaatlerle nasıl yakınlaşabileceğimizi düşünebiliriz. Buna bir örnek olarak artık tekstilcilerimiz sadece Fransa’da değil bu ülkelerdeki fuarlara da daha çok gidip bu pazarlara daha çok yönelmeliler. Birçok Arap ülkesi Yahudi cemaatlerini ülkeden kovup karanlığa yol alırken Fas ve Tunus’un halen Yahudi nüfusunu koruması onların medeniyet yolunda en büyük yardımcıları olacaktır.
The Times dergisinin malum kapağında ‘Erdoğan’s Way’ olarak belirttiği gibi mademki Türkiye’nin kendine özgü izlediği yol bu ülkelere örnek oluyor bize de bunu en iyi şekilde değerlendirmek düşer. Hem Faslılar çoğu yönden bize gerçekten de çok benziyor. Günde 25 defa çay yerine naneli çay içip, her gittiğiniz yerde bile pazarlık edip, sabah kahvaltıda Tajine isimli güveç içinde leziz yumurta yiyip, bol Maşallah’lı bir tatil düşünürseniz siz de bir an evvel bu saklı zenginliği keşfedin.