Geçen ayki yazımı ‘Paris ağustosta güzeldir, Paris her mevsim ayrı güzeldir’ diye bitirmiştim. Paris’in en güzel aylarından biri de eylüldür. Yaz aylarında oldukça yavaşlayan yaşam ritminin eylül ayıyla birlikte canlanışından daha önceleri hep bahsetmiştim. Fuarlar kapılarını açıyor, sergiler, yeni mekânlar, sinema ve edebiyat sezonu doludizgin
Eylül ayında Les Journées Européennes du Patrimoine (Avrupa Miras Günleri) de bu ‘yeni başlangıc’a ayrı bir renk katıyor. Şehrin enerjişi inşana iyi geliyor. Bu yıl bu uyanışın içinde İstanbul da yerini aldı. Nasıl mı? Kolaj İstanbul! organizasyonuyla…
Ama Kolaj’a geçmeden önce organizasyonun yapıldığı Gaîté lyrique’den bahsedeyim: Paris’in üçüncü bölgesinde Pompidou merkezine iki adım mesafede, rue Papin’de, square des Arts et Métiers parkının köşesinde yer alan Gaîté lyrique tiyatrosu mimar Jacques-Ignace Hittorff ve Alphonse Cusin tarafından İtalyan stilinde yapılmış ve 3 Eylül 1862 yılında açılır. 1873 yılında Jacques Offenbach’ın direktörlüğünü yaptığı Théâtre de la Gaîté daha çok opera ve operet ağırlıklı gösterilere, 1920’lerde Diaghilev’s Ballet Russe’üne, II. Dünya savaşı ertesi komedi müzikallere ev sahipliği yapar. 1970’lerde popülaritesini kaybetmeye başlar. 1989’da Planète magique adlı bir eğlence parkına dönüştürüldüğünde büyük tiyatro salonu, orkestra bolümleri yıkılır, sadece ön bina cephesi, girişi ve foyer’si muhafaza edilebilir. Mimar Manuelle Gautrand’ın 2004’de başlayan restorasyon çalışmaları yedi yıl sürer, merkez dokuz ay önce dijital sanatlar ve modern müzik merkezi olarak kapılarını tekrar açar. Resepsiyonu, tarihi foyer’si, üç perfomans salonu, sergi alanları, modern kütüphane merkezi, video oyunu salonu, sanatçı alanları ve butiğiyle 9,500 m2’lik kullanım alanı olan Gaîté lyrique, en modern teknoloji ile hareketli zemin ve duvar özellikleri, akustik izolasyonu sağlayan ‘kutu içinde kutu’ sistemiyle özellikle gençlerin çok rağbet ettiği şu günlerde Paris’in en hot spot’larından…
İşte bu özel mekan, geçen mart ayında Berlin şehrini ağırlarken bu yıl 14-18 Eylül tarihleri arasında İstanbul’u misafir etti. Merkezin sanat direktörleri Jos Auzende ve Vincent Cavaroc İstanbul hakkında bakın ne diyorlar: “Berlin Next!’in ardından sıra İstanbul’un karmaşık ve tezat enerjilerinde… Öyle bir şehir ki tartışmasız Avrupalı, tuhaf biçimde yakın… Dünyanın büyük metropollerinin birbirlerine benzemeye başladığı bir dönemde Istanbul gözlerimizin önünde dönüşüyor, biçim değiştiriyor. Müthiş hızlı bir büyümenin, 70 yılda 15 katına çıkan nüfusun yarattığı bir düzensiz ‘kolaj-şehir’ görüntüsü… Bu anarşik kent yayılmasının yarattığı kuşatılmış mahallelerde oluşan artistik ağ, yüklü miktarda farklı platformu harekete geçiriyor… Devlet kültür politikası daha çok geleneksel ve resmi sanatı desteklediğinden bağımsız modern sanat sahnesi kolektif ve özel finansman etrafında şekilleniyor. Bu artistik buluşma için yola çıkan Gaîté, şehrin daracık arka sokaklarından başlayarak oluşturduğu Kolaj İstanbul programında öznel bir parkurla seslere, görsel sanatlara, performans ve kareografilere yer vermekte. Kolaj İstanbul 5 gün boyunca sizleri ‘organize kaos’ içindeki bu işleyişte bir gezintiye davet ediyor. Hem sıradışı hem oldukça tanıdık komşularımızı keşfetmeye gelin.”
Gerçekten de geçen hafta Paris, bu merkezdeki İstanbul’un seslerini yansıtan enstalasyonlar, filmler, kitaplarla şenlendi. Kilimler, büyük rahat yastıklar, küçük kahve masalarıyla düzenledikleri sıcak ortamda Cevdet Erek’in ‘chambre sonore’, Serra Yilmaz&Gilles Mardirossian’ın audiovisuel enstalasyonları, ‘Les Sons d’İstanbul’ salonu ve Olivier Taieb’in ‘Jazzmix in İstanbul’ konser projeksiyonları oldukça ilgi çekti. Serra Yılmaz çocuklara çarşamba günü Fransızca, pazar günü Türkçe masallar okudu. Murat Meriç Anadolu pop üzerine konferans verdi, Fatih Akın’ın ‘Crossing the Bridge: the Sound of İstanbul’ dökümanter filmi gösterildi. Transseksüel Kürt militan sanatçı Esmeray’ın önce kadın sonra 20 yıl öncesinde olduğu gibi erkek köstümleriyle İstanbul gecelerinde çekilen kısa metraj filmi gösterildi, sanatçı yıllarca Beyoğlu’nda sattığı özel midye dolmalarının tarifini gösterdi. Açık Radyo canlı yayın yaptı. Her akşamüstü Rakı Hour düzenlendi, bir kadeh içki yanında Türk mezeleri tadıldı, lokum ve türk kahvesi eşliğinde muhabbetler koyulaştı, ‘organize kaos’ içinde ses ve görüntülerle Istanbul’un modern sanat alanındaki renkliliği ve çeşitliliği anlatıldı, tanıtıldı. İstanbul gece hayatının amblematik merkezlerinden Babylon’un Yakaza Ensemble, İlhan Erşahin’in İstanbul Sessions, 123 pop rock ve Peyote’un Kim ki o, Replikas performansları gecenin geç saatlerine kadar devam etti.
Organizasyonun son gününde pazar sabahı saat altıda kapılarını açan Gaîté, Mini Müzikhol’un Techno Parade kapsamında sundukları müzik maratonu ertesinde ‘Turkish Delight’ brunch’ıyla sona erdi. Türk çay ve kahvesi eşliğinde 130 şanslı davetlinin yanısıra merkezin genel direktörü Jérôme Delormas da peynir, zeytin, domates, salatalık, biber, reçel, bal, kaymak, börek, mücver, poğaça, pide, simit, baklava gibi geleneksel Türk kahvaltı lezzetlerimizden tattı.
Kültürlerin, dinlerin, kimliklerin kolaji İstanbul… Doğu ile Batı arasında köprü bu tezatlarla bezeli şehrin ses ve ritmleri arasında Türkiye’nin kültür başkentini uzaktan ‘görmek, işitmek, tatmak ve öğrenmek’ için çok güzel bir fırsat yaratılmış oldu. Kalabalık katılım oranı bir çok Fransıza ulaşıldığının ispatı… Geçen yılki Türk Mevsimi’nin ardından İstanbul’un sahne aldığı bu etkinliği düzenleyenlere, katılanlara, destek verenlere bravo diyelim. Her seferinde halkların yakınlaşmasının sanattan geçtiğini ispat eden daha nice Türk esintilerini Paris’te görmeyi dileyelim.