Roş Aşana ile Yom Kipur arasındaki on gün boyunca içime kapanmaya ve içsel bir yolculuk yaparak kendimle hesaplaşmaya çalışırım. Bu sürecin bazen Roş Aşana daha ufukta görünmeden bile başladığı olur.
Roş Aşana ile Yom Kipur arasındaki on gün boyunca içime kapanmaya ve içsel bir yolculuk yaparak kendimle hesaplaşmaya çalışırım. Bu sürecin bazen Roş Aşana daha ufukta görünmeden bile başladığı olur. Roş Aşana günü sinagoga gidemem çünkü özellikle Kutsal Kitaplar dolaştırılırken o kadar çok ağlarım ki, yanımdakiler beni uyarmak zorunda kalır: “Bugün bayram, neden ağlıyorsun?” Mesele şu ki, Roş Aşana benim için bayram değil, Aşem’in Yargı Defteri’ni açtığı gündür. Ve yıl boyunca işlediğim, hatta unuttuğum veya önemsemediğim için pişmanlık duymadığım eski günahlarımın tekrar terazinin kefesine konacak olması fikri, yüreğimi titretir. Aşem’i büyük bir aşkla sevdiğim için O’nun öfkesini üzerime çekmekten çok korkarım. O’nun gözünden düşme düşüncesi bile bana dayanılmaz gelir. Bu yüzden her yaptığımı O’nun rızası için, Yüzünü bana doğru çevirmesi için yaparım.
Fazla kişisel mi oldu, sevgili okurlar? Durumum bu ve sizlerle paylaşmak istedim sadece. Örnek olmak gibi bir kaygım yok açıkçası.
Kipur günü de sinagoga gitmem. Kadınların öyle bir zorunluluğu yoktur. Hatta şofar dinleme zorunluluğu bile yoktur. Zaten yıllar içinde duaları anladığım dilde, sakin bir ortamda tek başıma okumanın bana büyük zenginlik ve huzur kazandırdığını keşfettim.
Çeşitli vesilelerle okuduğumuz duaları kimler yazdı diye merak ettiğiniz oldu mu hiç? Dua Kitabı Sidur Kol Yaakov’a göre dualar İkinci Bet Amikdaş zamanında yaşamış olan yüz yirmi bilge ve peygamberden oluşan Anşe Kneset Agedola (Büyük Meclis Üyeleri) tarafından oluşturulmuş ve okunacakları zamanlar yine onlar tarafından belirlenmiştir.
Bir de sinagog şairleri vardır. Örneğin Yeuda Halevi. Örneğin Şlomo İbn Gavirol: İspanya’da yaşamış olan Yahudi şair, filozof ve ahlâk ilmi uzmanı, 1021 yılı dolaylarında Malaga’da doğmuş, 1058 dolaylarında Valencia’da ölmüş. Rivayet olunur ki, yeteneklerinden ötürü onu kıskanan biri tarafından katledilmiş ve bir incir ağacının dibine gömülmüş. Acıklı bir hayat öyküsü var.
İbn Gavirol’un Yom Kipur Musaf tefilası sırasında okunan Keter Malkut duasının ikinci bölümündeki bazı dizeleri keşfedeli bayağı uzun bir zaman oluyor. Keşfetmek tabirini kullanıyorum çünkü erkeklerin, hep bir ağızdan okurken yoğunlaşmaları daha kolay olsa da, bazılarının duanın metnine girmeleri her zaman mümkün olamıyor. Buna karşın sessizlikte kendimi tamamen vererek (kavana ile) dua okuduğumda, gerçek keşiflerde bulunuyorum. İşte İbn Gavirol’un duasının beni içten etkileyen bazı bölümleri:
“Ben neyim? Hayatım ne? Gücüm? Adaletim? Bana yaşamı sevginden ötürü verdin. Oysa beni yaratmaya mecbur değildin. İçime yaşam soluğunu üfledin ve dünyaya geldikten sonra terk etmedin. Bana şefkatli bir baba gibi baktın ve iyiliğinle, tüm ihtiyaçlarımı giderdin. İçimde zekâ meşalesini yaktın. Akıl sağlığı verdin ve beni doğru yola götürecek vicdanı içimde uyandırdın. Ben farkında bile olmadan, kim bilir kaç büyük acıdan korudun. Haberim bile olmadan kaç ıstıraptan esirgedin. Defalarca iyileştirdin ve ben bunu bilmedim...” (Çeviri bendenize aittir).
Kipur gününe özgü duaların yer aldığı ve Gözlem tarafından 2006 yılında yayımlanan kitabı yine kavana ile okuduğumuzda, Tanrı’dan defalarca özür dilediğimizi fark ederiz: “Bilmeden ve istemeden işlediğimiz günahlar için; kötü düşünerek ve kötü niyetle, konuşarak ve ağzımızı bozarak; içimizdeki kötü sese uyarak işlediğimiz günahlar için; başkalarına tepeden bakarak, boş konuşarak, inat ederek, dedikodu yaparak işlediğimiz günahlar için.”
Benim okuduğum Union Libérale Israélite, Paris tarafından yayımlanmış olan ve en az 60 yıllık olan Fransızca kitap, muhtemelen yorum katarak yukarıdaki sıralamaya şu ilâveleri yapar: “Kendini beğenmişlik ve gururla; cimrilikle ve iyilikseverlikten yoksunlukla; göz dikerek ve kıskançlıkla; şehvet ve cinsellikle; tembellik ve boş vermişlikle; kin ve öfke ile; bencillik ve inançsızlıkla işlediğimiz günahlar için.”
Ve itiraf ederiz: “Suçluyuz, aldattık, çaldık, kötü konuştuk, iftira ettik, başkalarını günaha ve kötülüğe teşvik ettik, zora başvurduk, başkalarını yalan yere suçladık, kötü öğütlerle insanları kandırdık, alay ettik, hor gördük, başkaldırdık, kışkırttık, aldattık, emirlerine bile bile karşı geldik, başkalarına acı çektirdik, inatçılık yaptık, kötülük ettik, doğru yoldan saptık...”
Ardından yakarırız: Avinu Malkenu (Babamız Kralımız), İsminin hatırına bize iyi davran. Bizim için iyi bir yıl yenile. Bizimle ilgili tüm sert hükümleri iptal et. Bizden nefret edenlerin amaçlarına ulaşmasına engel ol. Halkının içindeki tüm hastaları tam olarak iyileştir. Bizim yalnızca toz olduğumuzu hatırla. Tüm hatalarımızı sil ve bağışla. Tam bir pişmanlıkla Sana dönmemizi sağla. Sesimizi duy, bizleri kurtar ve bizlere affedici davran. Bizim için değilse bile, bunu Kendi İsminin hatırına yap. Bizleri Senin huzurundan elimiz boş döndürme. Bizi “İyi Bir Yaşam Kitabı”na yaz.
Sevgili okurlar, bu sözcükler üzerinde günlerdir düşünüyor ve “ama ben bütün bunları yapmadım ki” bahanesine sığınmadan, eskiden de yapmış olabileceklerimi düşünüyorum. Acı çekiyor muyum? Hayır çünkü bilinçli ve gerçek bir pişmanlık duyduğum takdirde bağışlanacağımı biliyorum.
Aynı vesile ile sizlerden de özür diliyorum: Dilimi fazla keskinleştirdiğim, kalemimi fazla sivrilttiğim ve hatta klavyemin tuşuna sert bastığım, koruma güdüsüyle saldırganlaştığım zamanlar için... Bilgiçliğim ve bilgisizliğimle ukalalık ettiysem... Düşünmeden alelacele söylediklerim ya da yazdıklarımla kırdığım kişiler olduysa... İçtenlikle özür diliyorum.
Kutsal Olan hepimizi İyi Bir Yaşam Kitabı’na; Erdemlilerin ve Günahsızların Kitabı’na; Refah ve İyi Bir Geçim Kitabı’na; Kurtuluş ve Esenlik Kitabı’na yazsın ve mühürlerlesin, Amen.
Not: Dua kitaplarından alıntılar, her zaman gerçek sıralamayı izlememektedir. Bu metnin gerektirdiği şekilde atladığım ya da öne aldığım bazı dizeler oldu.