Nuia MANA
30 Eylül’de otuza basıyorum.
Yirmi yaşıma Boston’da girdim. Yirmi bire Madrid’de. Yirmi üçe Washington’da, yirmi sekize İstanbul’da. Otuza Tel Aviv nasipmiş. Ne çok yer değiştirmişim yirmilerimde. Valiz elde, hem seyahat etmişim hem de dört ayrı ülkede yasamışım. Köklenmek nedir bilmeden, sadece kanatlarıma güvenerek…
Rengârenkmiş yirmilerim. Hem çok şey başarmışım, hem de hiç bir şey. Hem özgür kız olmuşum, hem âşık kız. Hem çalışkan, hem hedonist. Yirmilerim içimdeki bütün zıtlıkların sahneye çıktığı bir dönem olmuş. Hepsi rol almak istemiş. Hepsi de başrol için kavga etmiş. İçimdeki tüm arzuların, tüm oluş hallerinin egolar inin birbiriyle çatıştığı bir dönem olmuş yirmilerim.
On sekizimde annem, “Evlenince kocanla tatile gidersin, kadın tek başına fazla dolaşmamalı,” demişti. Cevap olarak yirmilerimde tam on sekiz ülke gezdim tek başıma. Tatillere tek başıma çıkmayı çok sevdim. Hawaii’den Costa Rica’ya gittim. Sevgililerle de tatiller oldu arada. Ah annecim, zaman değişti. Ben yirmilerimde kadınlığımı yaşamalıydım; özgürce, keşfederek ve bazen de hatalar yaparak.
**
Annecim, kadın doğulmaz, kadın olunur.
Kadınlığın yolu kadının içindeki gücü keşfetmesi ile başlar. Bu keşif ancak ve ancak tek başınalıkta ve özgürlükte gerçekleşir. Kadınlığın muhteşem yaratıcı gücü dünyayı dönüştürebilen cinstendir, annecim. Bir damlacık spermden insan yaratan kadın, istese, imkânı olsa bu dünyadan neler neler yaratır.
Kadınlık okuludur dünya. Ve bu okul ne yazık ki bilinçsiz öğretmenlerle, kadını susturmaya çalışan yaramaz öğrencilerle doludur annecim. Sizleri yetiştirenler, onları yetiştirenler ve toplum… Hepiniz hata yaptınız. Benim jenerasyonum ise bu hatayı düzeltme yolunda adımlar atmakta.
Sana hiç anlatmadım annecim, ama Amerika’da bir dönem Kutsal Feminen’e ibadet eden bir grubun içindeydim. Tanrı’nın yaratıcı enerjisini dişi algılayan bu grup için kadın-erkek rolleri senin alışık olduğundan çok farklıydı. Onlar Tanrı’dan bahsederken O’na “baba,” değil “anne” diyorlardı.
**
Bu yazımda “annecim” derken tüm annelerime sesleniyorum. Benden önce gelen tüm kadınlara… İçinizdeki kadını rahat bırakın. Ve kız çocuklarınızı özgürce yetiştirin. Gerekirse şehir, ülke değiştirin. Kadının cinselliğini aşağılayan değil, yücelten ortamlara girin. Kadının güçsüz olduğunu söyleyip onu içindeki gerçek güçten uzaklaştıran ortamlardan çıkın. Kadın ruhunun yumruğu erkeğin masaya vurduğu yumruktan çok daha güçlüdür. Bu gücü bulmak için ne gerekiyorsa yapın.
Kadın doğulmaz; kadın olunur. Bir kızı kadına dönüştüren şey erkekle ilişki değildir; onu kadına dönüştüren kendi içindeki gerçek kadınlık gücüyle ilişkiye girmesidir.
Büyük bir gururla söylüyorum ki otuzuma bir kadın olarak giriyorum. Orta Çağ’da bizim gibilere cadı dediler, yaktılar. Bugün de kimileri “yollu” diyor. Gülüyorum, kendileri yolsuz, ama haberleri yok!
Sevgiyle.
Not: Gerçek kadın ancak gerçek bir erkekle beraber olabilir. Bir evvelki yazımda belirttiğim gibi, bedenindeki en güçlü kası kalp kası olan erkekle.