Birkaç sayı önce kütüphanemin bir bölümünü hibe edeceğimle ilgili bir yazı yazmıştım. Gerçekten duyarlı okurlarımız var. Birkaç kişi e-postama değişik adresler gönderdi. Adalar Müzesi Vakfı Başkanı Halim Bulutoğlu, Büyükada’da Gönüllü Evi’ni önerdi. Eşimle gidip görüştük. Sadece kitap değil, giysi, ev eşyası v.s. de kapınızdan gelip alıyorlar. Mekan da çok bildik yerde. Çınar Meydanı’nda Kastoryano’ların evinden yukarı sapar sapmaz sol koldaki ikinci ev.
***
Sonuç olarak, şehirde olduğum bir hafta sonu, kitapları ayıklamaya karar verdik. Ne zor işmiş! Birine bakıyorum, ‘Ay yok bunu veremem’. Başkasını elime alıyorum, ‘Bu imzalı, dokunamam.’ Ciddi zaman alıyor bu iş. Henüz işin başındayım. Her bir kitabın sayfalarını karıştırıyorum. Kiminden okurken tuttuğum notlar çıktı; kiminden kurutulmuş çiçekler; bazılarından kitap aralığı niyetine konmuş davetiyeler… Neler saklamışım kitap sayfalarına. Sonuçta şiir kitaplarına, hayatta olan ya da aramızda olmayan yazarların imzalı kitaplarına, Holokost’la ilgili her tür kitaba ve benim için belgesel değeri taşıyan yapıtlarla, sanat kitaplarına dokunmamaya karar verdim. ‘Geriye ne kaldı’ diyorsanız, bol miktarda roman ve on sene sonra sağ kalırsam, ‘kütüphanemde görmesem de olur’ diye düşündüğüm yayınları ayırıyorum. Aslında bu temizliği on senede bir yapmak lazım. Temelde ilgi alanlarınız aynı kalmakla birlikte, araya o kadar ilginç ve değişik konular ekleniyor ki…
Şimdi fırsat buldukça rafların içine dalıyorum. Hangilerinin kime daha yararlı olduğunu düşünüyorum. Zaten gidenlerin yerini yenilerinin doldurması uzun sürmez.
***
Kipur’u Ada’da geçirmeye karar verdiğimiz için sonbaharı orada karşılıyoruz. Yazlıkçıların çoğu gidip, el etek çekildikten sonra inşaatlar, iskele kurulup tadilatlar yapılmağa başlanıyor. Dolayısıyla sokaklarda en çok işçilerin Kürtçe sohbetleri duyuluyor. Son gelen turistlerin yerini Yunanlılarla Fransızlar almış. Bilinçli, kültürlü misafirler. İnsan sohbet edip, yardımcı olmaktan keyif alıyor. Çeşit çeşit yerli turist kafileleri de var. Bir zamanların deyimiyle ‘Alamancılar’ Türkiye’ye geldiklerinde beraberlerinde getirdikleri ‘teknoloji’ harikası radyolarla dolaşırlardı. Şimdilerde ‘Alamancılar’ın yerini başkaları aldı; onların da ellerinde fotoğraf makineleri var. Öyle küçük filan da değil, ciddi boyutta objektifleri olan makineler. Anlaşılan karmaşık makineler artık moda. Çoğu da sanatsal amaçlı değil, günün anısını belgelemek için kullanılıyor. Olsun bu da kültürün bir parçası.
***
2 Ekim Pazar günü Neve Şalom Sinagogu üç düğüne ev sahipliği yaptı. Düğünlerin ilk ikisine davetliydim. Genel de her gelin güzeldir; her damat da yakışıklıdır. Ama bu kez gerçekten öyleydi. Zira her iki çift çok ama çok gençti. Tarih tekerrürden ibaret. Belki de evlilikler, tıpkı eskisi gibi, daha genç yaşlarda gerçekleşmeye başlar. Selin - Eddy Nasi ile Shela-Alp Penso birbirlerinin gözlerinin içine bakarak evlendiler. Teva’da kapıları her iki tarafın büyükbabaları Naim Güleryüz ve Albert Penso açtı. Bu vesile ile büyükannelerle birlikte torunlarının iyi günlerine sağlıklı yıllarla tanık olmalarını diliyorum.