Otelden ‘hatıra!’ olarak alınmış havlu terlikler, göğüs hizasına kadar çekilmiş, muhteşem göbeği özenle kapatan pamuklu bir şort, mamur, mahzun ve her daim ‘acıktım’ ifadeli çipil çipil gözler. Pazar sabahı, gelinin evine gittiğimizde bu halde karşıladı bizi. Gelinin babası, gelin annesi zaten son 10 gündür; günde birkaç saat uyku ile idare ettiklerinden, evrim geçirmiş baykuş gözler ile bizlere bakmaktaydı. Saçlar çoktaaan yapılmış. “Şapkasız çıkmam abi” geleneğine uyulmuş ve en ‘şantriför’lüsünden bir şapka takılmış ancak ‘ev içi eşofmanı’ henüz çıkartılmamıştı. Kız kardeş, saç dizaynını yaptırmak için sırasının gelmesini beklemekteydi. (Şimdilerde havalı olsun diye ‘heir dizaynır’ olarak adlandırılan bildiğiniz ‘berber’ ve ekibi ile odadan odaya koşmaktaydı) Gelin az sonra duvak ile tamamen örtülerek görülmesi imkansız hale gelecek topuzunun arka sol tarafta ve hatta 35 derece kuzey ve 19 derece batı istikametinde istenilen yöne bakmayan ‘3 tel’ saçının duruşunu beğenmediğini, bu konuda bir şeyler yapılması gerektiğini söylemekteydi heir dizaynır’a. Diğer odalarda ellerinde bilumum çeşitlilikte fırçalar ve renk renk kozmetikler ile boyama görevlileri sıranın kendisine gelmesini beklemekteydiler. Pekiii bizim ne işimiz vardı burada; inanın ben de bilmiyorum ama buradayım… Ne işimiz vardı kutsal uyku gününün çok kıymetli sabah uykusunu bölerek, cümbür cemaat gelip ayak bağı yaratmaya? Bu sorunun cevabı yok… Kalabalık bir dostlar topluluğu olarak eve doluşmuştuk. Havadaki heyecan, duygusallık, yoğun bir şekilde hissediliyordu. En iyisi salonda hazırlanmış olan kahvaltı masasının yakınında bir yerde konuçlanmak… (Hımmm börekli-taslar da çok güzelmiş, bu da patlıcanlısı galiba…)
Din-dooon… Nedimeler geldi. Hepsi aynı giyinmiş, hepsi birbirinden güzel, etekler biraz kısa olmuş ama görmemezliğe geliyoruz- umarım Hahambaşımız da görmez. Hepsinin kafasında ‘şapo’ niyetine birbirinin benzeri, tüylü, tüllü kuş yuvaları. Nedimelerden birisi (tarafsız söylüyorum; en güzeli tabii ki) benim kızım. (Hani; bayılanı, şimdi iyi. Merak buyurmayınız tansiyonu düşmüş; heyecan ve sıcaktan) Nedimelerin de gelmesi ile koridorlar tek şeride indi, odadan odaya trafik “yoğun akıcı” hale geldi. Videocu ve birkaç fotoğrafçıdan oluşan ‘çekim’ ekibi, günün her detayını kaçırmamak için düğün eşrafının peşinden hiç ayrılmadan hareminize dahi girerek, ‘uyurken’den başlayarak ‘yataktan kalkarken’, ‘terliğini giyerken’, ‘saçını yaptırırken’ , ‘kahvaltı ederken’, ‘wc’de (yok artık) ‘düğün hikâyesi’ çekimlerini yapıyorlardı. Haberiniz olsun, bu olmaz ise düğünü yapmış sayılmıyorsunuz, bütçenizi hazırlarken 1023’üncü sıradaki bu önemli detayı unutmayın… (Karar verdim. Peynirli börekli-tas daha güzel…) unutulmadan söyleyeyim nedimelere eşlik eden ‘nedim’ler erkek tarafının evinde toplaşıyorlar. Bizimki yabancı damat olduğu için tek renk kravatlı ama kafalarında kuş yuvası olmayan ‘nedim’ ler otelde buluşuyorlar. Orayı da görmek isterdim ama biz ‘kız’ tarafıyız ne de olsa. Sabahın bir saatinde bilumum kalabalığı oluşturarak olaya kalben destek veriyoruz. (Ay! İçim bayıldı peynirli börekli-tas’tan bir de ştrudel mi yesem acaba? )
Şimdi aldığımız bir habere göre detay sırasında 963. sırada yer alan ‘gelin arabası seçimi& kiralanması’ ve onu takip eden 964 no’lu ‘gelin arabası süslemesi’ konularında sorun var. Seçilen ‘antika model’ araba sorun çıkartmış, ‘artık çalışmıyormuş’ ama süsleme yapılana kadar çalıştığı için arada süslenmişmiş… Gelinin çok istediği 3687 no’lu hayali olduğu için çok önemliymiş ve o araba önüne iki at konulmak sureti ile bile olsa gelmeliymiş… Hakuna Matata! ( Bakınız bir önceki yazım; sadık okuyucularım ne demek istediğimi hemaaan anladı… Bravo onlara) Sorun yok; klan üyelerinin birisinin arabası süslenmiş antika ve çalışmayan arabanın yanına gidecek, üzerindeki çiçekleri kendi üzerine alıp gelini yetiştirecek. Ama bu arada 3687 no’lu gelin hayalinin yerine getirilmesi için antika araba bir şekilde çalıştırılıp, çiçeklerini geri almak sureti ile gelinin çıkısına yetişecek. Şükür bu da ayarlandı. (Midem yanmaya başladı. Bi soda mı içsem acaba?)
Artık herkes hazır, gelin gelinliğini giymiş ve hatta özene bezene bindir zor seçimle aldıkları ama gelinliğin altından asla ve katiyen gözükmeyen ayakkabılarını da giymiş hazırdı. “Ne var bunda?” diyeceksiniz. Öyle demeyin, randevu saatinde yataktan kalkan bir aile ile karşı karşıyayız… Kesin kendi düğünlerine de gecikirler diye düşünmüştüm, mahcup ettiler beni. Gelin annesi ve kız kardeşi vücudu sıkı sıkı saran ve fakat dizden sonrası genişleyen elbiseler mucibince ile bir adımda 15 santim yok kat edebildiklerinden artık gitme zamanı gelmişti… Binanın çıkısında tüm dostlar, gelini büyük bir coşku ve alkış ile uğurladılar, yeni ama çalışan arabaya, sonbahar rüzgârının uçurduğu tozlar gözlerin yaşarmasına sebep oldu, binanın pencerelerinden “mazaltov” sesleri…
Ve sonunda… Hahambaşımızın hep dilediği gibi ‘hupa’ altında evlenmek, o kısa; ama uzun sürmesini istediğimiz yürüyüşü yapmak üzere koridorun ucunda baba kız belirdiler… Olur ya; şimdiye kadar anlayamayanlar var ise, şimdi anlama zamanıdır: hayat aynı şeyi iki kere yaşayamayacak kadar kısa… Hele böyle anlarda… Hep böyle oluyor ama… Çiçekler alerji yapıyor ve gözlerim reaksiyon verdiği için yaşarıyor, hayır bir şey değil, kadim dostlarımın, doğduğu günü bildiğim kızlarının, düğününde ağladığımı filan sanacaklar… Hâlbuki kes-kel alaka… Çiçekler şey ettiriyor yoksa… öööle sandığınız gibi değil yani…
Karımla benden sonra, birbirine bu kadar aşk ile bu kadar sevgi ile bu kadar içten, bu kadar doğal bakan, gözleri parıldayan bir çifti görmek ne güzel… Ahhh şu çiçekler… Yine alerji yaptılar… Hâlbuki daha dün gibiydi, birinci yaş gününde o sapsarı saçları, bukle bukle saçları hiç değişmeyen dünyalar tatlısı gülüşü…
Sevgili Eddy, nikâhında “zordur almak bizden kızı” demiştim, yine bu bakışların ve içtenliğin ile fethetmiştin gönlümüzü; sevgili Selin & Eddy birbirinize duyduğunuz sevgi ve daha da önemlisi her ne olursa olsun birbirinize duyacağınız saygı hiç eksilmesin. Bizler, sizleri böyle gördükçe her daim mutlu olmaya devam edeceğiz…
Sevgiyle kalın…