<p> </p>
Ekim ayında Paris’te pembeler giyinmiş upuzun bir kortej eşliğinde Esplanade du Château de Vincennes’da toplandık. Önce bir seans ısınma hareketleri, start verilince de kâh koşanlar kâh yürüyenler… Dostluk ve paylaşım içinde geçen yürüyüşte anlamlı bir hedefin parçası olmaktan keyif aldık.
Odysséa 2011 Koşusu/Yürüyüşünden bahsediyorum. Bu koşu Temmuz 2002’de Frédérique JulesveFrédérique Quentinadlı iki arkadaş tarafından kurulan Odysséa Derneği tarafından her yıl düzenleniyor. Koşunun amacı meme kanserine karşı savaşta araştırmalara maddi destek toplamak.
2 Ekim pazar günü hava tarif edilemeyecek kadar güzeldi. Ama daha da güzeli katılımcıların sıcaklığı ve arzusu pozitif enerjiye dönüşmüştü. Koşanlar, yürüyenler, hediyelik eşya satın alanlar, gönüllüler, spor antrenörleri ve sponsorlarla kocaman bir ailenin parçasıydık sanki. Herkes bir sabah boyunca günlük koşturmasını unutmuş tek bir yürek olmuştu. Ortama bir bayram havası hakimdi. Bir gün öncesinde de 5-12 yaş grubu 1.000 çocuk ‘je cours pour maman’ (annem için koşuyorum) parkurunda bir kilometre koşmuşlardı.
2002 yılında 900 kadınla başlayan organizasyon bu yıl 10. yaşgününde kadın, erkek, çocuk 22.000 kişiye ulaştı! Katılım ücretlerinden 10.000 Euro toplandı, tüm organizasyondan 280.000 Euro! Derneğin kuruluşundan bu yana toplam 160.000 kişi koştu, yürüdü, 1,5 milyon Euro yardım toplandı. 2011’de derneğin hedefi Fransa çapında toplam 50.000 kişi ve 400.000 Euro toplamak. Paris’teki sonuçlardan sonra çok güç olmasa gerek.
Toplanan yardım Villejuif’de bulunan IGR Institut Gustave Roussy’deki meme kanseri tedavisi araştırmalarını finanse eden bir programa aktarılıyor. 24 yılı aşkın bir süredir doktor ve araştırmacılardan oluşan IGR, hasta ve hasta yakınlarının yanında tedavilerin daha hedefe ulaşıcı, daha az ağrılı ve daha etkili olması yolunda çalışmalar yapıyor. Moleküler biyoloji araştırmaları son yıllarda yepyeni bir seyir çizmekte: her hastaya en etkin tedaviyi tespit etmek için kişiye özel tedavi. İşte toplanan fonlar bu programa aktarılıyor.
Odysséa’nın amaçlarından bir diğeri de bir buluşma noktası oluşturarak hastalık hakkında bilgi vermek, araştırmalardan bahsetmek, meme kanserinin erken tespitinin önemini vurgulamak, hasta ve yakınlarına yardım mekanizmalarını tanıtmak.
Katılımcıların bir kısmına kulak verelim:
“Bu, Odysséa koşusuna ilk katılışım. Çok hoş bir ambiyans var. Üstelik kronometreye bakmadan sadece zevk almak ve dayanışma adına koşmak süper!”
“Bir çok koşuya katılıyorum ama burada %100 herşey araştırmaya aktarılıyor. Bu kadar kadının katılımı da çok güzel…”
“Umarım çocuklarım benimle gurur duyar. Sağlık sorunu olan küçük bir kızım var, onu mücadeleye devam etmesi için motive etmek, herşeyin mümkün olduğunu ispat etmek istedim.”
Meme kanseri 35 ila 55 yaş arasında kadınlarda en yaygın kanser türü. Fransa’da her yıl 19.000 kadın meme kanserinden hayatını kaybediyor. Kanserden ölen kadınların yüzde 19’u ve 65 yaş öncesi ölümlerin yüzde 40’ını meme kanseri oluşturuyor. Son yıllarda ise kansere bağlı ölüm oranı, erken teşhis ve daha iyi tedavi yöntemlerinin gelişmesi ile düşüş göstermekte.
Kanser ismi bile korkutucu bir hastalık. Büyüklerimizi anımsarım kelimeyi bile ağızlarına almayı istemezler, ‘hazinura mala’ derlerdi. O günlerden günümüze köprülerin altından çok sular aktı, hastalık, söylemesi güç ama yaygınlığı nedeniyle banalleşti, sıradanlaştı. Konu açıldığında ailesinde, evinde, yakınında bu hastalıkla mücadele veren eşi, dostu, akrabası, arkadaşı olmayan kimse yok sanki. Tüm bunlara rağmen karşıdan gazel okumakla içinde yaşamak arasında dağlar kadar fark var. Kanserin girdiği evde mutlaka birşeyler oluyor, birşeyler kopuyor. O haber öncesi ve o haber sonrası hayatta hiç bir şey aynı olmuyor. Kanser hastalığı ve tedavi süreci hem hasta hem de yakınları için ciddi bir yaşam sınavı.
Yapılan araştırmalar hastanın altı evreden geçtiğini belirtiyor. Genellikle hastaların, kanser tanısını duyduklarında gösterdikleri ilk tepki şok ve şaşkınlık. Çoğu hasta kendisine anons edilen ‘kanser’ kelimesinden sonra donup kaldığını anlatıyor. Sonrasında ‘doktor yanılmış olmalı’ gibi düşüncelerle inkâr dönemine geçiliyor. Üçüncü evre hastalığa, doktora, hatta yakınlara duyulan öfke dönemi. ‘Neden ben, niye benim başıma geldi’ soruları hastayı meşgul ediyor. Doktorlar hastalık tanısı sonrası yaşanılan öfke, isyan, hüzün, çaresizlik ve üzüntü gibi olumsuz duyguların normal olduğunu, asla ertelenmemesi, bastırılmaması ve paylaşılması gerektiğinde fikir birliği içindeler. Dördüncü dönem olan pazarlık evresinin ardından hasta yapamayacaklarını/kaybeceklerini düşünüp beşinci evre olan depresyon evresinegiriyor. Son aşama ise kabullenme. Hasta bu evreye gelince öfkesini dışa vurup kayıplarının yasını tutabilmişse kendini daha huzurlu hissedebiliyor.
Kanserle savaş oldukça meşakkatli bir süreç. Fiziksel sıkıntların ötesinde psikolojik travmayla yaşamayı öğrenmek ise bugünden yarına olmuyor. Bolca kitap karıştırmak, gelişmeleri takip etmek, ama internet gibi iyinin yanında çokça çöp bilginin olduğu bir mecrada da çok temkinli olmak gerekiyor. Hastayı en iyi şekilde takip edecek, klasik ötesinde psikolojik anlamda destek verebilecek çok iyi bir doktora sahip olmak da şart.
Yaşam hiç de kolay gitmiyor, hep inişli, çıkışlı bir sınavın içindeyiz, bir an ‘oh, herşey iyi, güzel’ derken, önümüze bambaşka bir engel çıkabiliyor. Bu engeller arasında ciddi hastalıklar, travmalar, kayıplar da insanı bir yandan törpülüyor, eziyor, yıkıyor ama diğer yandan daha güçlü, daha mücadeleci kılıyor. Hayat devam ediyor, aynı şekilde değilse de farklı tutunmaya çalışıyor insan yaşama... Görevimiz vazgeçmeden savaşmak ve başarmak sanırım.
Odysséa sırasında işte bu duygu ve düşünceler içinde yürüdüm kilometreleri, bu hastalığa karşı cesurca mücadele eden tüm hasta, hasta yakını, sağlık personeli, araştırmacı ve gönüllülere büyük saygı, takdir ve hayranlık duyarak…