Günümüz çocukları internet ile yedi yaşında tanışıyorlar. İlköğretim çağındaki çocuklar günün ortalama bir buçuk saatini internette geçiriyorlar. 15-16 yaşlarına geldiklerinde bu süre iki saate çıkıyor. Avrupa ortalamasında çocukların üçte biri internete cep telefonlarından da giriyorlar.
Bilgisayarla seksenli yılların sonlarına doğru, babamın aldığı Commodore 64 ile, dokuz yaşında tanışmıştım. İnternetin olmadığı bir dünyada bilgisayar neredeyse sadece bir oyun aracıydı. Son yirmi yıla baktığımızda içinden geçtiğimiz dijital devrim baş döndürücü bir hızda ilerlemeye devam ediyor. Bugün çocuklar dijital cihazlarla doğup büyüyorlar. Bu nedenle 2000’li yıllarda doğanlar dijital nesil ve ‘Z jenerasyonu’ olarak adlandırılıyor.
İnternete giren çocukların neredeyse tamamı bilgisayarda oyunlar oynuyorlar ve ödev yapıyorlar. Avrupa Birliği’nin Türkiye dahil 24 ülkede yaptıkları ‘Çevrimiçi çocuklar’ araştırmasına göre, internette gezinen çocukların yüzde 86’sı YouTube ve benzeri sitelerde video izliyorlar. Eğlenceli, komik içerikler ve müzik klipleri çocukların favorisi.
On beş yaş altı çocukların büyük çoğunluğu interneti sosyal iletişim için de kullanıyorlar. Mesajlaşmak, chat yapmak, arkadaşları ile çevrimiçi oyunlar oynamak ve yeni arkadaşlarla tanışmak favori eylemleri arasında.
Bu aktiviteler TV ile karşılaştırıldığında yeni neslin yaratıcı ve rekabetçi yönlerini geliştiriyor. Teknoloji ile iç içe büyüyen çocuklar sanal dünyalarda ikinci bir hayat yaratarak alışık olmadığımız aktif bir sosyalleşme içine giriyorlar. Kişisel gelişim açısından faydası olan bu aktiviteler fırsatlarla birlikte tehlikeleri de içerlerinde barındırıyor. İşte tam bu noktada ebeveynlere büyük sorumluluklar düşüyor.
Türkiye’deki ebeveynlerin en büyük dezavantajı çocuklarının birçok ailede internet kullanmayı anne ve babalarından daha iyi biliyor olmaları. En büyük sorun ise genel olarak çocukların internette kendilerini ‘gizli bir alanda’ zannetmeleri. İnternetin en kolay ölçümlenebilir ve takip edilebilir alan olduğunu onlara öğretmek şart.
İnternetin avantajlarını ön plana çıkarıp tehlikelerini azaltmak için öncelikle ailelerin bilinçlenmeleri gerekiyor. Aynı gerçek dünyada olduğu gibi sanal dünyada da çocukların tanımadıkları kimseler ile özel ve kişisel bilgilerini paylaşmamaları gerektiği doğru dille anlatılmalı.
Aileler bilgisayarı evin ortak yaşam alanında konumlandırarak çocuklarının hangi sitelerde gezindiklerini takip etme imkânına sahip olabilirler. Böylece şiddet, pornografi gibi çocuklara uygun olmayan içeriklerle karşılaşma ihtimallerini azaltabilirler. Bunun yanı sıra 13 yaş altı çocukların yetişkinler için tasarlanmış sosyal ağlara üye olmalarına izin verilememesi ve kendi yaşlarına uygun özel tasarlanmış site ve portallarda zaman geçirmelerinin sağlanması kontrolsüz içeriğe erişmelerinin veya kötü niyetli yetişkinler tarafından hedef alınmalarının engellenmesi için önemli bir gerekli adımlar.
Sürekli olarak hayatımızı kolaylaştıran, insanları ortak konular ve ilişkiler üzerinden birbirine bağlayan yeni nesil teknoloji ve ürünler hayatımıza girdikçe internete olan bağımlılığımız da artıyor. Bu nedenle interneti yasaklamak onu daha da çekici kılacaktır. Burada gerekli olan güvenli internet kullanımı eğitiminin verilmesi ile dijital neslin çocuklarının kaliteli bir çevrimiçi zaman geçirmelerini sağlamak.