Bu defa yazımı, arkadaşlar ile aramızda geçen haftalarda i-meyl de yazıştığımız bir konudan derledim. Hatta başlığı da direk-man oradan aldım.
Yazların 4 ay gibi inanılmaz bir tatilin olduğu şanslı öğrencilik döneminde yazları geçirdiğimiz ada yaşantısında, hatırlıyorum; annem tarafından “hayır” deme şansımın olmadığı bazı küçüklere has görevlerimiz vardı; evde süt bitti, bakkala git al, üst komşudan bir kaşık kahve iste filan gibilerden. Önceleri abim yapardı yaşım tutmadığından, sonra abim büyüdü, her çocuk gibi kaytarmanın yollarını keşfetti. Eee doğal olarak tüm bu angaryalar benim üzerime kaldı. Nedendir bilinmez; “Bu akşam müsaitseniz annem babam size kahveye geleceklermiş” demek bana tuhaf gelirdi, sevmezdim bu görevi. Hep bana; annemleri zoraki davet ettirmeye aracı oluyormuşum gibi gelirdi, çok isteselerdi onlar zaten çağırırdı değil mi? Ama gel gör ki soran olmazdı “Bu işi yapmak istiyor musun?” diye. Şimdi düşünüyorum da “müsaitseniz akşam annemler kahveye gelmek istiyorlardı” cümlesini artık kullanan kalmamıştır. Bugün 12 yaşındaki bir ‘aile reisine’ “Haydi evladım, git Zafira teyzenlere de ki bu akşam annemgiller sizlere televizyon seyredip bir kahve içmeye geleceklermiş...” Bırakın ki; çocuk büyük bir ihtimalle dediğinizden hiç bir şey anlamayacaktır. Diyelim ki anladı o zaman; bir taraftan ‘skay-pi’de ‘model of yunaytıd neyşıns’tan tanıdığı Kiribati’deki arkadaşı ile görüntülü görüşmesine devam ederken, diğer taraftan ‘blekbörisiyle’ sosyalleşmeyi sürdürecek ve her şeyden önemlisi size de laf yetecek donanıma sahip olduğundan gerekli cevabı vermekte gecikmeyecektir. “Offf bunu da mı ben yapacağım!!!” tarzında bir ses tonu ile (amaaan baba işin mi yok şimdi? Kahve? Birlikte televizyon seyretme? Ziyarete gitme? Bırak bu işleri edası ile) ricanız kibarca ama kesin bir dil ile ‘rijekt’ edilir ‘ignor’ olur kalırsınız; “mesaj at, e-mail gönder, BBM yap, daha da olmaz ise (zor olacak ama) telefon et!” Eee işte böyle olduk şimdi; nerdeeee o eski yüz yüze sıcacık ilişkiler...
Şimdilerde “İyi seneler Mordehay”, “Hag sameah Ester”, “bon öröz ane Stella” şeklinde fabrikasyon ama anlamını çoktaaaan yitirmiş tebrikler hepimizce cömertçe kullanılıyor. Hatta günün anlam ve önemine göre ‘ay-ped’inizle kolayca uğraşabileceğiniz müzikli cav cavlı çizgi filimdi kartlardan birinin altına kısa bir mesaj ve isminizi yazmak “bir fincan kahvenin 40 yıllık hatırı” yerine geçiyor... Ne yazık! İnsani duygulardan teknolojik duygulara trasforme olduk... Hem de hiiiç anlamadan. Kabul etmek gerekir ki bu kolay tebrik sistemi çağımızın hızlı yasamı içinde çok atraktif ama yok olan duygular? Sıcak bir yürekle, gülen gözlerle el sıkışmayı ve yanağına öpücük kondurmanın yerini alabiliyordu? Geyiklerin ve kırmızı şapkalı beyaz ponponlu Noel Baba’nın çok sesli koro ile birlikte “ay wiş yu e mery krismis” demesi? (Bizler için değil, sadece örnek olarak söylediydim. Biz de Roş Aşana’da Roş-Baba geliyor) eskilerde gelen misafire verilen bir kaşık elma reçeli bir bardak suyun yerini tutuyordu? Komşularımızdan duyuyor, bizler de söylüyoruz bayramlarda ziyarete gidemediğiniz insanlara telefon edip “Büyüklerimin ellerinden, küçüklerimin yanaklarından öperim” denilir çünkü daha da eskiden bu fiiller bizzat gidilerek yerine getirilirmiş. Şimdilerde sanal olarak telefondan gramamayı da öp, (Granpapa? Biliyorsunuz daha önce söylemiştim o rahmetli) yeğenimi de mıncıkla ve benim için sıkı sıkı öp. (Ben niye senin için öpeyim gel kendin öp) filan falan sanal öpüşmeler; mekanik duygular ile geçiştiriyoruz. Bu gidişle pek yakında telefon etmeydi de keseceğimizden el emeği göz nuru tığ işi danteller yeniden biblo yerine geçen telefonların üzerinde yerlerini alacaklar.
Hürriyet yazarlarından İsmet Berkan’ın 9 Ekim tarihli yazısında işte tam da bu konudan bahsediyor; “Geçen hafta salı günü facebook sayfama girdiğimde, ekranın sağ tarafında benim arkadaş listemde olup da o gün doğum gününü kutlayan bir isim yazılıydı. Hâlbuki o 3 hafta kadar önce ölmüştü. Tabii facebook ne bilsin öldüğünü, o hâlâ doğum günü kutlamaya devam ediyor, sayfa aktif olduğu sürece de kutlayacak. Merak ettim, arkadaşımın sayfasına girdim. Onlarca kişi, onun öldüğünü bilmeyen onlarca kişi, arkadaşımın doğum gününü kutluyordu. Facebook’daki bir düğmeye tıklamak ve iki kelime yazmak yeterli bunun için, bilen biliyor. Bu kutlamaları görünce fena oldum doğrusu. Artık birbirimize o kadar soğuk ve mesafeliyiz ki, bayramlarda bile bir telefon açmak yerine cep telefonundan kişiliksiz bir mesaj yazıyoruz, hatta çoğu zaman daha önce yazılmış bir mesajı kopyalayıp yapıştırıyoruz, oluyor bitiyor. Teknoloji, evet bize çok uzun zamandır görmediğimiz dostlarımızı yeniden buluyor belki ama kendimize de sormalıyız: o kadar uzun zamandır görmüyorsak, belki de o kadar yakın dostumuz değildir o insanlar.”
Hadi bayramı, seyranı bir kenara bırakalım, bu teknolojik duygular günün her saatinde yanımızdalar. Biz istesek de istemesek de. Özellikle ‘tiin-eyc’ veya ‘örly-twentiys’ gençlerimiz bir araya gelmek için yaklaşık yarım saat mesajlaşıyorlar karar çıkıyor buluşuyorlar ne oluyor ondan sonra? Bir iki cümle ya konuşuluyor ya konuşulmuyor , “bi dak-ka bi mesaj geldi cevap vereyim” deyip, aslında birlikte olmaktan hoşlandığı çevresinden soyutlanarak, konuşulanları dinlemeyen ve hatta kimsenin konuşmadığı bir teknolojik birliktelik. Bu ne perhiiiiz, bu ne lahana turşusu. Bu işten ne anladıklarını anlamıyorum... Yahu bırak şu elindeki telefonu, çıkar kulağındaki kulaklığı, kapat şu ‘feys-buk’u arkadaşların orada, görüş, konuş işte... Neden orada olmayanlar ile mesajlaşıp yanındakiler dururken başkalarıyla sosyalleşmeye! çalışıyorsun kardeş? Anlamak mümkün değil.
Haaa şimdi diyeceksin “Sen yapmıyor musun?” işte sorun burada zaten. Ben de payıma düşen kadarı ile yapıyorum... Ama yazıma başlarken dedim ya geçen hafta arkadaşlarla olan bir yazışmadan esinlendim... Kimilerimiz ‘eski usul’ telefon ile duyguları aktarmak istediğini, artik gelen kutlama mesajlarına itibar etmeyeceğini duyurdu, kimilerimiz de sesinizi duymayı tercih ederim ama mesaj gönderecekseniz de beni hatırladığınızı düşünüp yine memnun olurum diye belirtti. Ben de sanırım ikinci guruba dâhilim, herhalde teknolojik duygulara teslim olmuş vaziyetteyim siz siz olun bana mesaj, bbm, facebook, tuvit, sms ve her ne var ise göndermeye devam edin, teknolojik filan ama sonuçta beni hatırladığınızı görüyorum varsın hazır mesaj olsun. Haaaa derseniz ki ben sevmem kardeş gelip yanaklarından bizzat öpeceğim, eski “insani usulden” ne diyebilirim, “Mor den vel kam”
Sevgiyle kalın...